Kumpanya direniyor...
Başörtüsü karşıtları iyiden iyiye gemi azıya aldılar.. Adeta kin kusuyorlar.. İçlerinde halktan az kişi var.. Daha fazla akademisyenler!.. Eskiden kızıl solcu olup, parayı bulduktan sonra zenginleşenler.. Daha daha?.. Malum televizyoncular, belli gazeteciler, yazarlar, çizerler, sözüm ona sanatçılar vs.. Ama en şedidleri bazı üniversite hocaları.. Allah şerlerinden muhafaza eylesin..
Değerli dostlarım; Türkiye’de 100 bine yakın üniversite öğretim elemanı var.. Kartvizitinde “Profesör” yazan, ancak dünya eğitim kulvarında hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan ve sıralamada devamlı sıfır çeken kişilerin toplam sayısı onbin.. Gerçek bilim insanı olan ama sesi soluğu çıkmayıp bir kenarda kalan değerli hocalarımızı tenzih ediyoruz elbette, ama söylediğimiz gibi onların nedense sesi çıkmıyor.. O da ayrı bir yürek yarası..
Gelelim üniversitelerarası Kurul üyesi profesörlerin sayılarına.. 300 bile değil toplamları.. Bu makamlara da hakederek gelseler yüreğim gam yemeyecek!.. Kimin tarafından, hangi devirde ve nasıl makam-mevki sahibi yapıldıklarını sizler de tahmin ediyorsunuzdur..
Peki bu kişiler, 100 bin üniversite öğretim elemanı ve sayıları milyonları bulan üniversite talebeleri adına konuşma yetkisini nereden buluyorlar?..
Kim bu insanlar?.. Halkın diliyle konuşmazlar.. Sırça köşklerde yaşarlar.. Kendilerini hukuktan, anayasadan, hatta milletten bile üstün görürler..
Son günlerde hırsları akıllarının önünde giden bazı rektörlerin zırvalarını duyuyorum, hafsalam duruyor.. Bunlardan bir tanesi İstanbul üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak.. Türban kararının üniversitelerdeki barış ortamını zedeleyeceğini(!) öne sürüyor Mesut Parlak ve öyle bir söz sarfediyor ki inanın çocuk söylemez!.. Söze bakın; “Bu gerginlik bizi bile etkileyecektir.. Belki hiç hakkımız olmadığı halde, türbanlı bir öğrenciye, cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz!..”
Peki ya kartvizitinde bir kilo unvan yazılı üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Akaydın’ın sözlerine ne demeli?.. “Başörtüsünün yükseköğrenim kurumlarına girmesiyle kopya çekme çok kolaylaşacaktır.. Cep telefonlarının bluetooth kulaklıkları var ve o kulaklığı kulağına takan ve türbanla kapatan bir öğrenci sınava girdiğinde ne olacak?.. Dersteki hocası erkekse, türbanını açtırıp arama yapamaz!.. Hoca arama yapmaya kalksa cinsel tacizle suçlanır(!).. Her derse kadın hoca mı vereceğiz!..”
Koskoca prof’ların söylediklerine bir bakın hele.. çadır tiyatrosunda bile böyle gırgır göremezsiniz!.. Daha bitmedi.. Malatya İnönü üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’ndan, ODTü Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut’tan, üniversitelerarası Kurul tarafından YöK üyeliğine önerilen Fransız sakallı Prof. Dr. Celal Şengör’den de asap bozucu, başörtülü hanımların kişilik haklarına tecavüz edici cümleler duyuyoruz..
Bunlara en kestirmeden şu söylenebilir;
Allah ıslah etsin!..
Kıymetli okuyucularım, Türkiye’de maalesef yasakçı bir zihniyet var.. Ama dünyanın çeşitli bölgelerinde durum böyle değil.. Oralarda hizmet alan da hizmet veren de istediği kılık ve kıyafetle işini yapıyor.. Hani devamlı tenkid ettiğimiz Amerika var ya, işte sizlere oradan bir misal vereyim.. Kuzey Carolina eyaletinde bir yüksekokul.. İsmi; “Wake Forest School of Medicine..” Ve bu yüksekokula bağlı Biokimya Fakültesi’nin en sevilen ve en başarılı öğretim üyelerinden birisi olan Prof. Dr. Susan Sergeant.. üniversite hocası olan bu müslüman hanım, başörtüsüyle talebelerini yetiştiriyor ve başörtülü görüntüsüyle Susan Sergeant’a herkes saygı gösteriyor.. Oradaki herkes biliyor ki, Prof. Susan Sergeant’ın başörtüsü değil, talebelerine vereceği bilgi önemli..
Evet değerli dostlarım, Prof. Susan Sergeant, İslâm’ın tesettür emrine uygun bir şekilde örtünmüş başörtülü üniversite öğretim üyelerinden sadece bir tanesi.. “Amerika’da daha nice Prof. Susan’lar var.. Ama bin yıldır Müslüman olan Türkiye’nin üniversitelerinde başörtüsü yasağı var.. üstelik bunu çözmek için mücadele veren siyasetçilere de, hücum var, iftira var..”
Ne olursa olsun mızrak çuvala sığmıyor.. Su mecrasına girdi, yerini değiştirmesi artık çok zor..
Kadınların ve genç kızların, İslâm’ın tesettür emrine uymaları ve bunun gereği olarak başlarını örtmeleri farzdır.. Bu dinî farzı yaparak öğrenim hakkını kullanmak isteyenleri engellemek ise tek kelimeyle zulümdür..
Bu haksızlık ve zulmün bir sebebi de, moda ismi “İslâmofobi” olan “İslâm korkusu”dur.. İslâmiyet tüm dünyada süratle yayılıyor.. Bunu gören İslâm düşmanları panikliyorlar.. Bazı âyetlerle birlikte âhirzaman’dan haber veren mühim bir hadis, kıyametten önce İslâm’ın yükseliş devrinin yaşanacağını haber veriyor.. İşte o yükseliş devrine doğru gidiş açık seçik gözüküyor..
Bir misal daha; seksen sene, yüz sene öncesine bir bakalım.. O vakitler Hacca gidenlerin sayısı onbeşbin, yirmibin kadar iken, sadece bu yıl beş milyon rakamına ulaştı.. Bu durum bile İslâm dünyasının yükselme devrine doğru gitmesinin bir misali olarak yeter de artar bile..
Yeter ki biz müslümanlar birbirimizi sevelim.. Birbirimize destek olalım, köstek olmayalım.. özellikle de hasetlik, fesatlık, fitne gibi Halik-i Zülcelal’ın da hiç sevmediği fiillerden kendimizi sakınalım..
Ve de en önemlisi Allah ve İslâm düşmanlarına muhabbet duymayalım..
Yazımı üstad Bediüzzaman Said Nursi’den bir alıntıyla bitiriyorum..
Bakın ne diyor Bediüzzaman;
“İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar!.. Gelen neslin kapısında durmayınız!.. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz!.. Tâ ki, hakikat-i İslâmiyeyi hakkiyle kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!..”