Sayın Ekşi'nin açık mektubu
Sayın Oktay Ekşi, Sayın Başbakan’a Hürriyet’teki köşesinde bir açık mektup yazmış. Kendilerini dostça duygularla uyardığını söylüyor. Hiç kuşkusuz öyledir.
Ancak ben, samimi Atatürkçü, yurtsever dostumdan bazı hususları açıklamasını isteyeceğim. Lütfeder de açıklarsa, mutlu olurum.
Sayın Ekşi, mektubundan bir sonuç alacağından umutlu değil. öyleyse niye yazıyorsunuz? Ben olsam yazmazdım.
Sayın Ekşi, dostça uyarılarına başlıyor: “Sayın Başbakan, ne kadar şımarmadığınızı söyleseniz de ……maalesef Demokrat Parti Lîderlerinin 1954 Seçimi ardından düştükleri ruh haline düştünüz. (Bundan daha dostça bir uyarı olur mu?)
Devam ediyor: “Gidişinizi, ne hayırlı buluyorum; ne de isabetli.
Seçim Zaferi havasıyla tuttunuz, anayasayı baştan sona değiştirme projesini ortaya attınız.
Ne kadar uzlaşmacı görünmeye çalışsanız da dayatmacılığınızı saklayamadınız.
Sayın Abdullah Gül’ü çankaya’ya oturttunuz” diyor.
Sayın Ekşi müsaade buyururlarsa, bu konuda bizim de söyleyeceklerimiz var.
Cumhuriyet tarihimizde, sivillerin yaptığı bir anayasa hatırlıyor musunuz Sayın Ekşi?
Sayın Demirel’in deyimi ile mevcut anayasa değişe değişe yamalı bohçaya dönmüştü.
Yamalı bohça ile ıspanak bile taşınmaz. Koca 70 milyonluk bir ülke nasıl yönetilsin?
Sayın Gül’ün çankaya’ya oturmasını bütün millet istiyordu.
Sayın Başbakan oraya kimi oturtacağını, bir avuç “istemezük”çü baskıcı, dayatmacı ve darbe davetçilerine mi soracaktı?
Sayın Gül’ün çankaya’ya oturtulmasında, hukuka ve demokratik teamüllere aykırı bir hata yapılmış olsaydı Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yağmurları yağmaz mıydı?
Mektubuna şu tümcelerle devam ediyor Sayın Ekşi:
“Velevki başörtüsü simge sayılsın. Gibi vahim sonuçlar verecek olan cümleniz üniversitede türbanın serbest bırakılması tartışmasını gündemin ortasına oturttu” diyor.
Peki ne yapacaktı sayın Başbakan? On binlerce kızımızın yabancı ülkelerde tahsil görmelerine, buradakilerin de üniversite kapılarında ağlaşmasına bigane mi kalacaktı? Ve devam ediyor Sayın Ekşi: “Sonunda amaca ulaştım. Beni iktidara getiren insanlara karşı sözümü tuttum… Dediğiniz anda Türkiye’nin başına umulmadık sonuçlar yaratacağınızı size söylüyorum. Sizi dostça duygularla, içtenlikle uyarıyorum. Kapısını aralayacağınız sorunların altından ne siz kalkabilirsiniz. Ne parti, hatta korkarım ne de Türkiye kalkabilir” diyor.
Vay anasını be!.. Demek ki başörtüsü, dünyanın her tarafına dehşet saçan canlı bombalardan bile daha tehlikeliymiş.
Bunları söyledikten sonra, Sayın Ekşi, bir milletvekilinin, bir partili hanımın, bir belediye başkanının söyledikleri kişisel görüşlerin hesabını da Sayın Başbakan'dan soruyor. Herkesin ağzı torba değil ki büzesin. AK Parti'nin milyonlarca kayıtlı üyesi var. Değişik fikir ve görüşlerin ortaya çıkması son derece normal değil mi?
Sayın Oktay Ekşi, dostça tavsiyelerini şu tümce ile bağlıyor: “(Yaptıklarınızın) sonunun, sadece sizin için değil, hepimiz için felâket olacağını görmüyor musunuz? Sizin hiç mi dostunuz yok?” diyor. Var Sayın Ekşi var. Her ne kadar Sayın Başbakan'ın muhtemel ve müstakbel akıbeti, sizin gibi bizleri de endişelendirip, uykularımızı kaçırmasa da… Biz de kendilerinin dostu sayılırız. Zaman zaman haddimizi aşarak, Sayın Başbakan’a yol göstermeye kalkarız. Meselâ kendilerine anayasanın en önemli maddesini hatırlatırız:
“Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik, sosyal, bir hukuk devletidir. Madem ki anayasaya bağlı kalacağınıza and içtiniz. öyleyse oyunu kaidesine göre oynamak zorundasınız. Demokrasilerde ‘Ben yaptım; oldu’ yok. Kaideler ve kurallar vardır” diyoruz. Ama Sayın Başbakan’ın etrafı sizin gibi sadık dostları ile öylesine çevrilmiş ki… Sesimizi bir türlü kendilerine duyuramıyoruz. Selâm, sevgi ve saygılarımızla..