Sayın Oktay Ekşi ile dostluğumuz
Dünkü yazımızda, Sayın Oktay Ekşi’nin Sayın Başbakan'a yazdığı mektuptan bahsetmiştik. Gerçek bir centilmen olan Sayın Ekşi’ye de değerli dostumuz demiştik.
Sanki çok büyük bir günah işlemişiz gibi Türkiye’nin dört bucağından telefonlar geliyor. Okuyucu kardeşlerim büyük bir nezaketle bana 3 gün üst üste Vakit gazetemizin Hürriyet Patronu hakkındaki manşetleri hatırlatıyorlar. Kimileri de Oktay beyle nereden dost olduğumuzu soruyorlar. öncelikle zıt fikirli insanlar arasında dostluk olur mu; olmaz mı?.. Genel hatları ile bu konuda bir şeyler söylememiz gerekiyor.
Fikir, inanç ve dünya görüşü gibi konularda, tam zıt kutuplarda olmak başkadır. İnsanlara samimiyet, iyilik, iyi niyet ve dostça yaklaşmak tamamen başka…
Her şey insan içindir. Yüce Rabbimiz bile yalnız inananları değil, bütün insanları muhatap alıyor. Fahr-i Kâinat Efendimiz de İnsan Hak ve Hürriyetleri'nin tek, ebedî ve emsalsiz temel belgesi olan Veda Haccı’ndaki muhteşem hitabetinde, yer yer Ey Nas!” (Ey insanlar!) diye buyurmuyorlar mı?..
Elimizde Sizin Dininiz Size; Benim Dinim Bana gibi benzersiz bir ‘İlâhî ölçü’ bulunduktan sonra, biz niye herkesle iyi geçinmeyelim? Televizyonlardaki canlı yayınlarda sık sık: “Teist olsun, Ateist olsun, Yahudi, Hıristiyan, Mecusî, Budist, Komünist, Faşist, Kemalist, hatta Müslüman olsun ama, dâvasında samimi olsun. öyleleri başımızın tacıdır. Dini, fikri, inancı, ideolojisi, dünya görüşü, etnik kökeni ne olursa olsun, Müslüman dahi görünse, ben samimiyetsiz, çok yüzlü Müraî ve Münafık sahtekârları sevemiyorum.
İnançlarıma açıkça ve zahiren düşman olmayan herkesle dost olmam, bana Bediüzzaman Said Nursî Efendi Hazretlerinin vasiyetidir. O vasiyetin şahitlerinden bazıları çok şükür halen hayattalardır.
Hazret bana: “Herkesle dost olsun” diye haber salarken.. Bir tek şart koşmuştu: “Ancak zillete düşmesin hayatı pahasına olsa dahi, zilleti ve aşağılanmayı asla kabullenemez. İslâmî onurundan fedakârlık edemez” buyurmuşlardı.
Bizimle tam zıt görüşte olanlara anlayışlı, hoşgörülü ve dostça davranmakta, zillete düşüyor muyuz; düşmüyor muyuz? Bunu okuyucu kardeşlerimle birlikte televizyon seyircisi bütün Halkımız her vesile ile biliyor ve görüyor.
İşte ben burada kardeşlerime yetki veriyorum. Herhangi bir şekilde, dostluğun devamı pahasına, inançlarımdan taviz verdiğimi görürlerse, beni sertçe tenkit etmenin dışında, kafama odunla vursunlar. Kendilerine kızmak şöyle dursun. Böyle yiğit ve inançlı oldukları için onların ellerini bile öperim.
Okullarda, üniversitelerde, hapishanelerde ve askerlikte 2 şeyi öğrendim. İnsanlar sizi severlerse, fikirlerinizi de seviyorlar. Birincisi bu. İkincisi de; yiğitlik de, mertlik de, cömertlik de, şeref ve haysiyet de İslâm'dadır. Onun için Müslümanlar, onurlarını daima ön planda tutmalıdırlar.
Bazı kardeşlerimiz bu tür dostlukları biraz da yanlış anlıyorlar. Türkçe’mizde dostluk, arkadaşlık ve ahbaplık hep eş anlamlı kullanılır. Bunların yerine Fransızca'sını, ya da İngilizce'sini mi söyleyelim? Tabiî ki dostluğun da dereceleri vardır. Dost dedikse, Allah Resûlü (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir (r.a.) arasındaki dostluktan bahsetmedik ya… Haşa, kendimizi onlara benzetmek bizim gibi günahkârların ne haddine?
Şunu mertçe söyleyeyim ki; dünkü yazımda anlatmaya çalıştığım gibi Sayın Oktay Ekşi, Sayın Başbakan'a nasıl ve ne kadar dost ise… Ben de kendilerine öyle dostum.
Bazı konular vardır ki; onları bir günlük yazıya sığdırmak zordur. Bu yazı da öyle oldu.
Sayın Oktay Ekşi ile nasıl tanıştık. Dostluğumuz nasıl gelişti. Genç okuyucu kardeşlerime faydalı olsun diye daha birkaç gün bu konuya devam edeceğiz inşallah…
Bir ideal ve dava sahibi insanlar, inançlı, kararlı, cesur, insan sever, samimi, dost canlı ve tedbiri ihmal etmeden, Cenab-ı Hakk’a Teslimiyet içinde olmalılardır. Aksi halde bütün ömürlerini boşa harcamış ve havanda su dövmüş olurlar.
Şimdilik bu kadarla yetinelim. Yarına devam İnşallah…
Derin sevgi, saygı ve dualarımızla…