Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

İslâm, kimsenin lûtfuyla değil, öz hayatiyet cevheriyle ayaktadır!

İslâm, kimsenin lûtfuyla değil, öz hayatiyet cevheriyle ayaktadır!

öİ ve İS gibi‚ ‘ateist-marxist (ve şartlar gerektirdiğinde kemalist) olan ‘laik ideolog’ların ‘İslâmolog’luğa da soyunmak ihtiyacını duydukları ve böylelikle muhatabları / okuyucuları arasında bulunması muhtemel ve kendilerini nihaî tahlilde müslüman olarak niteleyebilecek bazı safdil kimseleri iyice ifsad edebilmek için, onları İslâm konusunda kendi istedikleri şekilde yönlendirebilmek için az biraz bilgilerle donatmak gereğini gördükleri bir ülkede; onlardan çok daha kaliteli sayılabilecek bir Baykal’ın da ‘laik fetvâ eminliği’ makamına ulaşmak için çırpınmasına kim ne diyebilir?

Ancak, Baykal’ın bu fetvâcılık aşkına biraz eğilenler orada, ö. İnce ve İ. Selçuk gibilerin safdil okuyucularına şırıngalamaya çalıştıkları bilgilerin bulunduğunu hemen görürler..

O Baykal ki, daha geçen hafta, ‘İslâm’ı yorumlamak için yeni bir peygamber mi geldi?’ diye patavatsız laflar ediyor ve Erdoğan’dan, ‘Sen bu işlerden ne anlarsın?’ cevabını alıyordu..

Tayyîb Bey, Baykal’ı bu gibi hassas konuları bilmezlikle itham ederse; o da, bu sahada ne kadar mürekkep yaladığını ortaya koymak için, fırsat bu fırsat diye, ‘laik fetvâ eminliği’ne bile soyunur, elbette.. Nitekim, Baykal da, ‘zamâne ulemâsı’ndan birisi olarak çıkıverdi.. Balıkesir-Zağnospaşa Camii’ndeki gibi bir nutuk bile irad edebilirdi, gerekli görürse..

Böyleyken.. En çok da, önde gelen ‘laik kişi’lerin, bu günlerde, ‘İslâmiyet’in en iyi yaşandığı ülke’ diye Türkiye’yi göstermeleri yok mu...

Bunu sık sık yapanlardan birisi de Baykal.. Geçenlerde bir tv. kanalında da İsmet İnönü’nün torunu (geçen dönem CHP m. vekili olan) Ayşe Gülsüm Bilgehan da aynı sözü tekrarlıyordu.. Efendiler.. Hamfendiler!. ‘İslâm’ın en iyi yaşandığı ülke olmak’ iddianızdaki ölçü nedir; bunu da bir açıklayınız.. Eğer, laik rejiminizin 80 yıllık baskı, entrika ve zulümlerine rağmen, İslâm yine de, ülkemizin ve halkımızın asıl sosyal ve manevî gücünü ve maddî yönelişlerini derinden etkileyen bir kaynak ise.. Bununla nasıl öğünebiliyorsunuz?

Bununla, ‘Siz, İslâm’la öğünemezsiniz..’ demek istediğimiz sanılmasın.. Kendinizi, İslâm’a bağlı biliyorsanız, bununla elbette siz de öğünebilirsiniz. çünkü, müslüman, bencillik duygusu taşıyamaz ve İslâm üzerine ipotek koyma hakkını haiz değildir..

Ama, bir taraftan milletin inancını tahrib etmek için elinden gelen her zulmü yapmış olan bir katı ‘laik/ totaliter resmî ideoloji uygulaması’nı başından sonuna kadar benimseyip, İslâm’ın toplum hayatındaki etki ve yansımaları üzerine ‘irtica’ diye çullanılmasına alkış tutacak, bütün darbecilere, zorbalara destek verecek, postalları yalama yarışına girişeceksiniz ve sonra da, İslâm’ın toplum hayatındaki diriliğinden gururla söz edeceksiniz!..

Bu ne yaman çelişkidir, böyle?

Şurası açıktır ki, İslâm’ın etkisi kırılamıyorsa, bu, İslâm’ın sahib olduğu hayatiyet cevherinin gücündendir.. Ve İslâm, bundan dolayı kimseye borçlu değildir.. Müslümanların bu hayatiyetteki etkisi de, gerçekte, yine o hayatiyet güç ve cevherinden beslenmektedir.. çünkü, ona ‘ebediyyet’/ sonsuzluk va’dolunmuştur.. Son 1400 yıllık tarihimiz, nice Moğol İstilalarını, nice zamâne fir’avunlarını bile, kendi çarkları arasında öğüten, etkisiz kılan bir İslâm gücünün derin etkisinden haberler vermektedir. Bu, ‘tevhîd’ inancının gücüdür.

*

Bu tesbiti yaptıktan sonra, bu arada üzerinde durulması gerekli olan bir diger husus da şu:

‘İslâm’ın en iyi şekilde yaşanması’, nasıl bir çerçevede anlaşılmalı?

‘Ben İslâm’ı yaşamak istiyorum..’ diyenlere bunu sormalıyız.. Ben, ‘İslâm çerçevesinde yaşamayı insan olarak yaşayabilmenin en üst seviyesindeki bir ölçü ve tarz olarak anlıyorsam’, o zaman İslâm’ı en iyi yaşamaktan neyi anlamalıyım?

İslâm’ı en iyi yaşamaktan kasdım, ‘hem maddî rahat ve huzurum bozulmasın, lüks içinde yaşayayım, hem ibadetimi rahatça yapıp, âhiret hayatımı garanti altına alayım!’ düşüncesi ise; bu, sahiden de İslâm’ın en iyi şekilde yaşanması mı, yoksa, bir menfaatperestlik midir? Yoksa, İslâm’ı en iyi yaşamaktan kasdım, İslâm’a göre yaşayabilmek için, gerekirse ölümü göze almayı gerektirecek kadar, İslâm’a bağlılık mıdır?

Evet, ne demektir, İslâm’ı en güzel şekilde yaşamak veya yaşayamamak..

Kendimizi de süzgeçten geçirmeliyiz..

*Almanya Raporu: Ludwigshafen’da meydana gelen fecî yangında Türkiye’li 9 insanın yanması, yazık ki, alman medyası tarafından adetâ görmezlikten gelindi.. Bir ingiliz kızına iliştiği suçlamasıyla, ingiliz ailenin şikâyeti üzerine Alanya’da bir kaç ay tutuklu kalan Marko isimli bir alman genci üzerine, Türkiye’ye yönelik aylarca süren yıpratıcı propagandalara borazanlık yapan alman medyasının, şimdi bu faciaya gösterdiği lâkaydîlik, ilgisizlik ilgisine bakınca, şaşırmamak elde değil.. Alman kamuoyunun, sanki üzerlerine yeni bir ırkçılık damgası vurulmasının korkusu ile, altından bir cinayet kundaklamasının çıkması ihtimali ve korkusuyla bu faciayı gözlerden ırak tutmaya çalıştığını düşündüm..

Nitekim, ünlü ‘Die Welt’ gazetesi, faciaya 32. sahifesinde ve dünya haberleri bölümünde yer vererek, ülkelerindeki yabancılara ne kadar yabancı olunmasını istediklerinin bir dolaylı mesajını verdi.. ‘Frankfurter Rundschau’ facianın haberini 39., ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’ ise, 7. sahifesinden; ZDF ve ARD gibi resmî tv. kanalları ise, faciayı küçücük bir haber olarak verdiler. Yani, konu kamuoyundan dikkatlice kaçırılmaya çalışıldı.

Gerçi, Alman Hükûmeti, ‘dehşete düştük..’ açıklamasında bulunmuş ve hattâ Amerika ve İsrail dışındakilere tanınmayan bir istisnaî uygulama Türkiye’ye de tanınmış ve Türkiye’den bir heyetin hadise mahallinde araştırmalar yapması’na da izin vermiştir.. (Ki, bu da alman medyasında, ‘Türkiye Almanya’ya güvenmiyor mu?’ diye sözkonusu edilmiş ve buna karşı Almanya Fed. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Gabriel Hermani, Türkiye’nin soruşturma yetkisinin olmadığını, sadece soruşturmaya yardımcı olabilecek bilgilerin toplanmasına yardımcı olacağını’ belirtmek gereğini duymuştur.) Facianın, Fed. İçişl. Bak. Schauble’nin Türkiye’yi ziyaret ettiği sırada meydana gelmesinin müzakerelerde Almanya’nın elini bağladığı gibi, bugünlerde Almanya’ya gelecek Tayyîb Erdoğan’ı da daha bir güçlü duruma getireceği hesabları yapılıyor. Erdoğan’ın Alman şehirlerinin duvarlarındaki dev resimli panoların, toplumda farklı etkiler meydana getirdiği görülüyor. çünkü bu resimler, Almanya’ya dilenmeye değil, eşit şartlarda görüşmeye gelen güçlü bir ülkenin dik başlı, vakûr bir lideri görüntüsü ve mesajı veriyor..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi