Dün dündür
Siyasetten elini hâlâ çekmeyen ve bana “ne olur hayatımdan çık ve bir daha da girme” duygusu yaşatan Demirel’in o müstesna! düşünce tarzının mottosu olmuş bir sözdür, dün dündür, bugün bugün... Krizin başından beri felaket tellallığının dibini bulanlar hepimizin malumu... Dünyanın yaşadığı bu en şiddetli krizin bizi de etkileyeceği aşikâr iken bu etkiyi “mahvolup batacağız” kıvamında mübalağa ettiler. “IMF ile çoktan anlaşmalıydık, o yüzden ne diyorlarsa kabul edelim” diyenler oldu. Mesela TÜSİAD başkanı IMF kredisine muhtaç olduğumuzu ve stand-by’ın hayati önemde olduğunu defalarca söyledi. Patronlara ve bazı gazetelere göre IMF ile anlaşma olmazsa halimiz harap idi.
***
Hükümet de IMF konusunda net tavrını göstermedi. Bir yandan müzakereler devam etti; Bakan Şimşek “az kaldı imzalıyoruz” tarzı beyanlarda bulundu. Başbakan ise hep “işimize gelmezse imzalamayız” noktasındaydı. Davos’ta “bu iş tamam” denildi; sonra başka pürüzlerden bahsedildi. Bu arada, IMF anlaşmasını faciadan kurutulmanın tek yolu olarak tarif edenler, her gecikmeyi felakete doğru bir adım olarak anlatıp durdular.
***
Bugün IMF anlaşması hâlâ masada... Başbakan yine “işimize gelmezse imzalamayız” demekte... Lakin düne kadar imzalamazsak yandık diyenler hafiften tornistan etmeye başladılar galiba... Borsa ve dövizdeki müspet seyir, tüketici güven endeksindeki yükseliş gibi iyi sayılabilecek gelişmeler kriz paradigmasının değişmekte olduğunu gösteriyor. Ekonomi yönetimi -hiç olmazsa bundan sonra- IMF konusunda beklenti yönetimini iyi yapar ve olup biten hakkında biraz daha şeffaf olursa, velvelecilerin tozu dumana kattığı piyasada görüş mesafesi artar. Hükümet eğer felaket lobisinin tüccarı, esnafı, piyasayı etkilemesini istemiyorsa, IMF sürecinde daha izah edici olmalı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.