Lâ ilâhe illALLAH Muhammedü’r Resûlullah I
İşte Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bu müjdesi gereğince, İslâm ordusunun her bir neferi dilini tesbih ve tekbir ile süslüyordu. Bu ulvî, yüce kelimelerin sadası, ta göklere kadar yükseliyor, bütün kalblere yumuşaklık, rahatlık, hayret ve heybet veriyordu. Hatta İstanbul'un bu kuşatılması esnasında şehirde bulunan Sakızlı Piskopos Leonardo, yazdığı bir tarih kitabında: "Oh! Eğer siz de bizim gibi Lâ ilâhe illALLAH Muhammedü'r-Resûlullah diyen Fetih ordusunun sadalarını duysa idiniz, şaşkın ve dilsiz kalırdınız." demiştir.
Evet... Bu ulvi tesbih ve tekbir sadaları ruhları büyülüyor, muhalif kuvvetleri hayrete, felce uğratıyor, ehl-i tevhide karşı koyulamayacağını, direnme yapılamayacağını kalplere duyuruyordu.
"Mum donanması" gece yarısına kadar devam etmiş, daha sonra bütün ışıklar söndürülüp ortalık zifirî bir karanlığa gömülmüştür. Bu zifirî karanlık içinde Sultan İkinci Mehmed Hân bütün muhasara hattını at üzerinde gezmiş, tepeden tırnağa beyazlar giyen Akşemseddin asker arasında dolaşarak telkinlerde bulunmuştur. Çıkarılan münadiler, Bizans fethinde yararlık göstereceklere verilecek dünya nimetlerini ilân ederken, Orduy-ı Hümayûndaki asker, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Hadis-i şerîflerinin sırrına mazhar olabilmenin, o ebedî mükâfatın hazzı içinde birbiriyle helâllaşıp sabahki cihada hazırlanmıştır.
Görülüyor ki, fetih harekâtının iki yönü vardı. Birisi maddi, askeri; diğeri ise manevi idi. Maddi yönünü Fatih, manevi yönünü ise Akşemseddin üstlenmişti. Feth-i mübin bu iki yönlü harekâtın neticesinde gerçekleşmişti. Her zamanki olduğu gibi.
29 Mayıs 1453 Salı günkü büyük hücum, şafakla beraber, mehterin vurduğu cenk havasıyla başlamış, iki saatten fazla devam eden bu umumî hücum esnasında, Akşemseddin gibi fethin mânevî liderleri dahi ateş hattına girmiş ve "Şâhî" adı verilen büyük topun açtığı bir gediğe saldıran Ulubatlı Hasan, Tekbîrle Topkapı sûrlarına çıkarak şanlı Bayrağımızı sûr üzerine dikip şehîd düşmüştür.
Ulubatlı Hasan'ın otuz arkadaşıyla birlikte şehâdetinden sonra, Sultan ikinci Mehmed Hân kumandasındaki ordu Topkapı'da açılan gediğe saldırıp şehre girmeğe muvaffak olmuş, diğer taraftan Edirnekapı civarında açılan gediklerde kanlı bir savaş başlamış ve bu kapılardan şehre dalan askerimiz, Bizans'ın son müdafilerini arkadan çevirip imhâ etmiştir. Böylece Feth-i Mübîn gerçekleşmiş ve zabtedilen sûrlardaki Bizans bayrakları sökülüp atılarak yerlerine şanlı Bayrağımız çekilirken; sûrlardan yükselen Ezan seslerini duyan Fâtih Sultan Mehmed Hân, hemen atından inerek sûrlar önünde "Şükür Secdesi"ne kapanmıştır.
Fâtih Sultan Mehmed Hân, daha sonra otağına çekilip devlet erkânının tebriklerini kabul ederken, Haliç sûrlarını Cebeli Ali Bey, Tekfur sarayı sûrlarını Karaca Bey, Marmara sûrlarını ise Kapdân Hamza Bey geçip şehre girmişler, daha sonra Vezir Zağanos Paşa büyük birlikleriyle şehre dahil olmuş ve o gün henüz öğle olmadan şanlı askerimiz Aksaray taraflarında saf tertibatı almıştır.
Fâtih Sultan Mehmed Hân, fetih günü öğleden sonra, hocası Akşemseddin önde olmak üzere ordusuyla birlikte Topkapı'dan şehre girmiş ve Bizans halkının tezahüratı, gaazilerimizin Tekbîr ve Ezan sesleri arasında ilerleyip Ayasofya'ya gitmiştir. Fatih ve ordusu şehre girerken kadınlara, çocuklara, sivil halka ve aman dileyenlere dokunmadı. Mabedlere zarar vermedi. Halkı, inançlarında serbest bıraktı. Hatta Bizans halkı şehrin yeni hükümdarını çiçek ve alkışlarla karşıladı. Çünkü Bizans yönetimi halkına zulmetmiş; halk arasında "Bizans külâhı görmektense, Osmanlı sarığı görmek daha iyidir" sözü yaygın hale gelmişti. Halk, Osmanlı'nın hak ve adalete bağlılığından haberdardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.