Oldu mu yani sevgili hemşerim?..
Bana “Malatya’nın plakası neden 44?” diye sormuşlardı. “Malatyalılar dört dörtlüktür de ondan” demiştim.
Gerçekten Malatya’nın tarihine bakarsanız, biribirlerine zıt çok ünlü insanlara rastlarsınız. Bizim kâfirimiz tam kâfir, mü’minimiz tam mü’mindir.
Hepimiz sivriyiz. (Her iki manası ile söylüyorum) Bizde yuvarlak adam yok.
Malatya kökenli suçluları inceleyin. Meselâ homoseksüellik gibi bir rezalete asla rastlayamazsınız. Malatya’da öyle bir rezilliğin lafı dahi edilemez.
İyinin en iyisi, kötünün en kötüsü bizden çıkar amma... Rezil ve kepaze insanlar çıkmaz.
Geçenlerde Emine Şenlikoğlu Hanımefendi kardeşimiz, bir televizyonda canlı yayına katılmış. Karşısında modacı bir homoseksüel nonoş varmış. Adam nonoş olduğunu açıkça söylüyormuş.
Emine hanım kardeşimiz ne yapsın böylesi bir rezilin karşısında? Allah’ın emirlerini ve Resulullah’ın sünnetlerini sıralamaya başlamış.
Kendilerini adam zanneden bazı inanç sapıkları, o tartışma devam ederken beni aradılar. Dışarıdaydım. Tartışmayı seyretmek için eve geldim. Program sona ermişti.
Eşim ağlamaklı haldeydi. Emine hanım kardeşimizin çok güzel konuştuğunu, ancak karşı taraftakinin hiç dinlemediğini söylüyordu.
Modacı nonoş bir ara “Bütün insanlar doğuştan homoseksüeldir” gibi bir laf etmiş. Anladığım kadarı ile Emine hanım kardeşim (haklı olarak) onu ikaz ve ikna etmeye çalışmış. Adam utanmadan “Benimle Allah arasına giremezsin” diye mugalata yapıyormuş.
Her zaman doğruyu söylemek, en büyük fazilettir. Onun o küstahlığı karşısında, Emine hanım kardeşimiz ayet ve hadisleri sıralamış.
Ben olsaydım, Emine kardeşimin gösterdiği kibarlığı ve fazileti gösteremezdim. Nonoş daha “Her insan doğuştan homoseksüeldir” der demez... çok affedersiniz “Seni annen mi doğurdu, baban mı? Hangi taraftan dünyaya geldin?” der geçerdim.
En eski ve en önemli bir üniversitemizin Malatyalı rektörü “Başörtülü öğrencilere hak ettikleri notu vermeyiz” demiş.
Bu sözlerin, bir doktorun “Sevmediğimiz bir hastayı ölüme terk ederiz”; bir hâkimin “Hoşlanmadığımız bir maznunu ölüme mahkûm ederiz”; bir komutanın, “Savaşa girerseniz, silahları bırakıp gideriz” demesinden ne farkı var?
Böylesi doktorları, hâkimleri, komutanları hangi toplum görevde tutar?
Her ne pahasına olursa olsun, bu konuda iktidar, muhalefet, yargı, sivil toplum örgütleri ve askerler, (sağı, solu düşünmeden) bütün kurum ve kuruluşlar söz birliği etmelidir. Söylemesi çok zor amma... “Ben görevimi yapmam!” diyen hemşerim (ve maalesef uzun süreden beri de gıyaben sevdiğim) rektörün görevine derhal son vermelidirler.
Bir an için şöyle düşünelim: Bu rektörün tutumu, bölücülüğün en tehlikelisi değildir de nedir?
üniversitelerde, başörtüsüne inanan profesörler de yok mu? Onlar da aynı haksızlığı başı açık olanlara uygulamaya kalkışırlarsa... Bu işin sonu nereye varır?
Malatya’dan her türlü insan çıkardı da... Rezil ve dönek çıkmazdı.
Malatyalı hemşerilerinin hayallerini yıkan çağdaş gericiler hiç çıkmazdı. çıksalar bile Malatyalı olmak, onları yumuşatırdı.
Bu sayın rektör hemşerimiz bize maalesef bu acıyı da tattırdı.
Ne diyelim herkes, cibilliyetinin icabını yapıyor.
Cenab-ı Hakk, bu asîl milletimizin yardımcısı olsun. Bu olaydan dolayı üzgün olduklarını çok iyi bildiğim Malatyalı hemşerilerime en derin selâm, sevgi, bağlılık ve saygılarımı sunarım. Bizans’ı dize getiren Battal Gazi’nin torunları! Bu ülke için en büyük fedakârlıkları yapmak da bize düşmüyor mu? En derin saygılarım ve dualarımla...