İslâmî kimlik yitikliği
İslâm coğrafyasında İslâmî kimlik yitikliği yaşanıyor. İslâm’a inandıklarını söyleyenler İslâm dışı kanunlardan, yasalardan medet umuyorlar. Bu büyük bir felakettir. İslâm dışı kanunlara, kriterlere ihtiyaç hissedenler, İslâm dışı kanunları, kriterleri İslâm’ın yerine yürürlüğe koyanlar ve yürürlükte kalmaları için çaba ve gayret sarfedenler, İslâm’a ihanet ettikleri için İslâmî kimliklerini kaybedenlerdir.
Kimlik yitikliği, Rab olarak Allahû Teâla’yı, din olarak İslâm’ı, Peygamber olarak da Hz. Muhammed (sav)’i kaybetmenin bir sonucudur. İslâmî kimlik sahipleri bu kimliğe sahip olurken ilk söyledikleri cümle, La İlahe İllallah; önce bütün sahte ilahları ve rableri, tagutları ve azmanları reddediyorum, sonra Allahû Teâla’nın ilahlığını ve rabliğini kabul ediyorum. İslami kimlik sahibi bu kimliğe sahip olurken hayatındaki tüm kanunları yalnız ve yalnız Allah-u Teâla’nın koyacağını ve onun koyduğu kanunlara uyacağına dair söz verir. “Eşhedü” diyerek yemin eder. Ruhlar alemindeyken verdiği sözü yerine getirir.
Allahû Teâla’ya verdikleri sözü unutanlar, dinde tavizkârlığı şiar edinmeye başlarlar. Din ve dindarlık, tavizkârlıkla yürümez. İslâm’da taviz denildiğine, belirli bir şey karşılığı ana ilkelerden vazgeçme, temel İslâmî prensiplerden ödün verme anlamındadır. Hangi konuda olursa olsun taviz verme, kişilik eksikliği ve kimlik aşınmasıdır Tavizkârlığın en kötüsü dinî inançlardan, kesin dinî ölçülerden taviz verilmesidir Dinden taviz vermek; nefsî, şahsî arzularına uyarak dinî esaslardan birini bilerek terk etmek, dinen haram olan bir şeyin yapılmasına izin vermek, çirkinliklere göz yummak, ya da caizdir diye fetva vermek demektir .
Taviz, şeytanın hilelerinden biridir . Şeytan, İslâm’dan kopartamadığı Müslüman’ı İslamî ölçülerinden kısmen vazgeçmeye davet eder. Taviz tavize sebep olur, taviz tavizle örtülür. Giderek dine yabancılaşma ve çürüme meydana gelir. Taviz, Allah’ın rahmetinden ve yardımından mahrumiyete sebep olur. Peygamberimiz (s a v), Mekke müşriklerinin taviz taleplerini reddetmiştir. Örnek nesil sahabenin en önemli özelliklerinden biri dinî ölçülerde tavizsiz olmalarıdır. İslâm âlimleri tarih boyunca ilkeli, şahsiyetli bir duruş sergilemişler; yöneticiler veya zenginler hatırına İslâmî esaslardan taviz vermemişlerdir.
İslâm, Müslüman’ın bulunduğu ortama kayıtsız şartsız uyması yerine, ona elinden geldiği kadar yaşadığı ortamı İslamîleştirme ve ahlakîleştirme görevi vermektedir . Müslüman kendi dinine göre dünyasını şekillendirmeye çalışan ve hareket ve bereket insanıdır. Dünyasını dinine göre şekillendirmeye çalışmayan müslümanda hayr yok demektir.
İslâmî kimlik, mükellef insanın Rab olarak Allah’ı, din olarak yani hayat sistemi olarak da İslâm’ı seçmesiyle başlar. Bu seçim yalnızca ibadet konularını içine alan bir din anlayışının seçimi değildir. Bu seçim, hayatının her anında yapacağı fiilleri belirleme yetkisinin verilmesidir. İnsan olarak İslâm’ı seçen kişi Müslüman olur ve Müslüman hayatını sürdürürken uyması gerekli olan kanunları yani emir ve yasakları sadece ve sadece İslâm’dan alır. İslâmî kimlik sahibi olan kişi Rab olarak Allah’ı seçmiştir; yani nasıl yaşayacağıma dair kanunları koyacak olan ve kendisini terbiye edecek olanın yalnız Allah olduğunu kabullenmiş demektir. Dolayısıyla İslâmî kimlik sahibi olanlar, Allah’tan gelmeyen ve Allah katından gelen İslâm’la çelişen ve çatışan bir kural ve kaideyi kabul etmez, teklif etmez ve teklif edenleri de dinlemez. Allahû Teâla buyuruyor:
“(Ey Muhammed!) Bundan ötürü sen (tevhide/şeriata) çağır ve emrolunduğun gibi müstakim/dosdoğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: “Allah'ın indirdiği Kitaba inandım, aranızda adâletle hükmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O’nadır.” (Şura Sûresi/ 15)
Rabbimiz, Peygamber Efendimiz (sav)’den istikâmet istiyor. Sırat-ı müstakim’de kalabilmesi için müşriklerin hevâlarına uymamasını emrediyor. Allah’ın dininden kaynaklanmayan ve vahiy ölçülerine uymayan bütün kanunlar, kriterler, yasalar, müşriklerin hevâ ve heveslerinden sayılırlar. Sırat-ı müstakim üzere olanlar, asla ve kat’a Allah’ın diniyle çelişen ve çatışan böyle kanunlara, yasalara ve kriterlere uymazlar. “Rabbimiz Allah’tır” diyenleri, Allah’ın gönderdiği dinden gayrisi bağlamaz. Şayet “Rabbimiz Allah’tır” diyenleri Allah’ın gönderdiği din ile çelişen ve çatışanlar bağlıyorsa, yamukluk hayatın omurgası haline gelmiş demektir. Şunu bilelim ki; yamukların bulunduğu bir toplumda mü'minler yamulmaya başladı mı, yamukların ve yamuklukların sonu gelmez.
Dinde verilen her taviz, kâfirlere destek anlamına gelir. Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmek, Kur’an’ın ayetlerini askıya alarak beşeri kanunları ihdas edip uygulamak, iman yetmezliğindendir. İman yetmezliği, kalb yetmezliğinden daha tehlikelidir. Kalb yetmezliği ile dünya hayatı sona erer ama iman yetmezliği ile hem dünya hayatı ve hem de âhiret hayatı kaybedilir. Akide yetimlerinin söz sahipleri oldukları bir ülkede, Müslümanlar açısından sorun İslâmî kimlik yitikliğidir. İslâmî kimliklerini bulmayan ve İslâmî kimliklerinin şuurunda olmayanlardan İslâmî faaliyetler beklenemez.
Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen Firavunlar, Nemrudlar, Tağutlar gibi hukuk belirlemeye, vazetmeye kalkışanlara hatırlatılacak olan şey, İslâmî kimliktir. İslâmî kimliklerini unutanlardan her türlü kötülük beklenir. İslâmî kimlik; her yerde ve her zaman ahkâm-ı İslâm’a bağlı kalmaktır. Bir coğrafyada, bir ülkede Müslümanlar her yerde ve her zaman kendilerini ahkâm-ı İslâm ile mukayyed görmüyorlarsa, İslâm’ın belirlediği çerçevenin dışında faaliyette bulunma hakkını kendilerinde görüyorlarsa, o coğrafyada, o ülkede kaybolan şeyin adı İslâmî kimliktir. İslâmî kimlik yitikliği; siyasî, iktisadî, içtimaî, ahlakî ve hukukî yetimliği beraberinde getirir. Şunu unutmayalım ki; İslâmî kimlik yitikliği, akide yetimliğindendir. Akide olarak yetim kalanlar, yitirilmişlerden sayılırlar. Onların ortaya koyacakları her faaliyet mü’minlerin aleyhine, mürted ve harbi müstevlilerin de lehinedir. Bunu tersine çevirmenin yolu yitik hale gelmiş olan İslâmî kimliği yeniden bulmak ve Müslümanlara hatırlatmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.