Dilde Selâm Kalpte Şalom
ABD Başkanının Kahire konuşmasının önemli bir kısmını Filistin meselesiyle ilgili açıklamalar oluşturuyordu. Bu konudaki sözleri genel çerçevede ele alındığında sanki âdil davranmaya, iki tarafa eşit mesafede durmaya ve her iki tarafın da razı olacağı çözüm önerileri ortaya koymaya çalıştığı sanılacaktır. Fakat bu sözlerle vermeye çalıştığı mesajlar iyi tahlil edilirse çok belirgin bir şekilde Siyonist işgalcilerden yana tavır sergilediği, vatanları işgal edilen Filistinlilerin özgürlük mücadelelerini ise suçlu göstermeye çalıştığı hemen anlaşılacaktır.
Her şeyden önce konuşmasında ısrarla ve özellikle Siyonist işgal devletinin meşru kabul edilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu işgalin meşrulaştırılması dolaylı olarak ona karşı verilen özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini de gayri meşru ilan etmenin gerekçesi sayılacaktır. Siyonist işgalin meşrulaştırılması için yıllardan beri muhtelif sinsi oyunlara ve siyasi numaralara başvurulması da bu yüzdendir. Fakat şunu unutmamak gerekir ki ortada bir işgal gerçeği olsa ve "İsrail" bir realite olarak karşımızda dursa da Filistin direnişi bu gayri meşru işgali meşru kabul etmeyecektir.
Obama, Filistin meselesiyle ilgili sözlerine ABD ile İsrail arasındaki bağa işaret ederek başladı. Bu bağın bütün herkes tarafından bilindiğine ve asla koparılamayacağına dikkat çekti. Söze buradan başlaması taraflı olduğunu ve meselenin çözümünde âdil olamayacağını itiraf etmesi anlamına geliyordu. Obama'nın söz konusu bağa işaret etmesi sadece ABD'nin taraflı olduğunu değil aynı zamanda Siyonist işgal devletiyle birlikte ve onun yanında taraf olduğunu gösteriyordu. Bir meselede taraf olanın hakem olması hukuken mümkün olmadığı gibi meselenin çözümünde âdil bir hüküm veya formül ortaya koyması da aklen mümkün değildir.
İşin en ilginç yanı ise bu bağın getirilip, holokost hikâyesine ve dünyanın değişik ülkelerine dağılmış haldeki Yahudilerin vatan arayışlarına dayandırılmasıdır. Böyle bir irtibatlandırma ile ABD'nin Yahudilere merhamet ettiği, onların acılarını paylaştığı ve sorunlarının çözümünde kendilerine destek olduğu mesajı verilerek "iyilik" kahramanlığı pozlarına giriliyor. Gerek ABD'nin ve gerekse Avrupa ülkelerinin Siyonist işgale verdikleri desteği böyle holokost hikâyesine ve Yahudilerin vatan arayışına dayandırmaları iyilik ve merhamet pazarlamacılığında da sömürgeci tutumu ve sahtekârlığı bırakmadıklarını gösteriyor. Bu tarz bir iyilik hırsızın bir kişinin cebinden çaldığıyla başkasına tasaddukta bulunmasına benziyor.
Önce holokost hikâyesi üzerinde duralım: Biz değil bizzat Avrupalı araştırmacılar, tarihçiler holokostun arka planında dönemin Siyonist örgütlerinin olduğunu, gerçeklerin de çok abartıldığını ve bu abartmanın Siyonist örgütlerin sinsi politikalarının ve sömürü sistemlerinin malzemesi olarak kullanıldığını söylüyorlar. Bu yorumların mı yoksa Siyonist örgütlerin duygu sömürüsünde kullandığı iddiaların mı gerçek olduğunu, kimin saptırma yaptığını anlamak için tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılması yeterlidir. Holokostun arka planında bizzat Siyonist örgütlerin bulunduğunu ve gerçeklerin abartıldığını söyleyen tarihçiler "gelin delilleri birlikte inceleyelim" derken, diğerleri söz konusu hikâyeleri kanun korumasına alıyor, bu iddiaların "tartışılabilir" olduğunu söyleyenleri bile "antisemitizm" suçlamalarının hedefine yerleştirerek mahkûm ediyorlar.
Hadise böyle olmakla birlikte holokostla ilgili iddiaları hiç tartışmaya açmadan kabul etsek dahi bundan dolayı Filistinlileri cezalandırmayı ne ile izah edeceğiz? Avrupa'daki antisemitizm olgusundan dolayı mağdur edilen Yahudilerin hatırına Filistinlilerin vatanlarını gasp etmeyi, milyonlarca Filistinliyi yurdundan çıkarmayı neye dayandıracağız? Ortada bir suç varsa cezasını da o suçu işleyenler çeksin, Filistinliler niye çekiyor?
İkincisi de Yahudilerin vatan arayışları: ABD eğer ki gettolara dağılmışlık, holokost zulmü ve antisemitizm problemi sebebiyle vatan arayışı içinde olan Yahudilere bu konuda bir iyilik yapmak istiyorsa 9 milyon 372 bin km2'lik Amerika topraklarında çok daha geniş araziler bulabilir. Onları, 12 bin km2'si Nakab çölünden oluşan 28 bin km2'lik Filistin topraklarına istifleyerek, 6 milyon insanı mülteci durumuna sokmasına ne gerek var? Fakat mesele bir vatan arayışı meselesi değil, Siyonist işgalin İslâm âleminin kalbine saplanmış bir hançer olarak devam etmesinin arkasında duran birtakım siyasi hesaplardır.
Obama'nın Filistin meselesi hakkında sarf ettiği sözleri tahlil etmeye devam edeceğiz inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.