Baş da yalan, buğ da yalan, al biraz da sen oyalan!
- Lütfü Bey; Genelkurmay Harekat Başkanlığı’nda hazırlanan hükümeti devirmeyi amaçlayan planın ortaya çıkması üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nca bir soruşturma başlatıldı. Bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
- Geçen Nisan’da hazırlanmış hükümeti darbelemeyi amaçlayan bu harekat planı. Oysa yine geçen Nisan’da medyanın karşısına çıkan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Aramızda darbeciler barınamaz” türünde ve “Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen silahlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait değildir” türünde açıklamalar yapmıştı. Malumunuz o zaman Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bu açıklamaları hakkında ne düşündüğümü sorduğunuzda bunların baştan aşağı yalan olduğunu söylemiştim. “Baş da yalan buğ da yalan, al biraz da sen oyalan” demiştim! Nitekim tam da dediğim gibi oldu. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, milleti “Aramızda darbeciler barınamaz” diye avutup oyalarken, Genelkurmay Harekat Başkanlığı’nda hükümeti darbelemeyi amaçlayan bir plan hazırlandığı belgesiyle ortaya kondu. Bu belgenin ortaya konması üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı ilk iş “Belgeyi soruşturuyoruz” diyerek bu konuyu oyalamaya çalışmak oldu. Yapılan ikinci iş ise, bu belgenin yayınlanmasına Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nce yayın yasağı konulması oldu. Ancak artık Genelkurmayımız anlamalı ki, yasaklarla ve yalanlarla bir yere varılmaz. Bu durumda Genelkurmay’a güven de duyulmaz. Mesela Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Aramızda darbeciler barınamaz” derken, Genelkurmay Harekat Başkanlığı’nda hükümeti darbelemeyi amaçlayan bir plan hazırlanması kendisini yalanlıyorsa, biz Genelkurmay’a nasıl güvenelim? Mesela Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen silahlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait değildir” derken, bu silahları üreten Makine Kimya Endüstrisi “Bu silahlar Türk Silahlı Kuvvetleri için üretilmiştir; orduya aittir” diyerek Genelkurmay Başkanı’nı yalanlıyorsa, biz Genelkurmay’a nasıl güvenelim? Ve de şimdi hükümeti darbelemeyi amaçlayan planı, belgeyi soruşturan Genelkurmay’a bağlı askeri yargıya nasıl güvenelim? O askeri yargı ki, mesela Şemdinli’deki bir kitapçıyı bombaladıkları için sivil mahkemece 39’ar yıl hapis cezasına çarptırılan astsubayları beraat ettirip serbest bırakıyorsa, biz böyle bir askeri yargıya nasıl güvenelim? Bu durumda sivil mahkemenin “gerçek” diyeceği darbe belgesine, askeri mahkemenin “sahte” demeyeceğini nereden bilelim?
TESLİMİYETÇİ KAYBETTİ, DEVRİMCİ KAZANDI!
- İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimini ABD’nin desteklediği Musevi kaybetti ve Ahmedinejad ezici bir farkla yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Bu sonuç dünyadaki ve ülkemizdeki Amerikancıları çılgına çevirdi. Nasıl yorumluyorsunuz İran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını?
- Başta ABD olmak üzere emperyalistler, İran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde Ahmedinejad’ın rakibi Musevi’yi var güçleriyle niye destekledi? İran’daki devrimden sonra başbakanlık da yapan ve birçok devrim muhalifinin idamında imzası da olan Musevi’yi niye destekledi? Çünkü Musevi cumhurbaşkanlığı seçiminden önce “Ben değiştim” dedi. Eski gömleğini çıkartıp yeni gömlek giyerek değiştiğini emperyalistlere gösterdi! Devrimci gömleğini çıkartıp teslimiyetçi gömlek giyerek değiştiğini emperyalistlere gösterdi. Zaten emperyalistler “Değiştim” diyenleri, devrimci gömleğini çıkartıp teslimiyetçi gömlek giyenleri her zaman desteklemediler mi? Buna karşılık “Değiştireceğim” diyerek ülkesinde emperyalizme hizmet eden düzeni değiştirmek isteyenleri baş düşman ilan etmediler mi? Emperyalistler teslimiyetçiliği reddedenleri baş düşman ilan etmediler mi? Emperyalistlerin Küba lideri Castro, Venezuela lideri Chavez gibileri baş düşman ilan etmelerinin nedeni bu değil mi? Emperyalistler ile işbirlikçilerinin İran lideri Ahmedinejad’ı baş düşman ilan etmelerinin nedeni de bu değil mi? Ahmedinejad emperyalistlerin baş düşmanı ama, İran halkının da başının tacı. Zaten öyle olmasa, bütün adayların mitinglerini, propagandalarını özgürce yaptığı demokratik bir ortamda gerçekleşen seçimi böylesine ezici çoğunlukla kazanamazdı. Kısacası, İran’da emperyalistlerin başının tacı olan değil, halkın başının tacı olan kazandı! İran’da zengin sınıfın temsilcisi değil, fakir sınıfın temsilcisi kazandı. İran’da teslimiyetçiler değil, devrimciler kazandı! Darısı diğer halkların başına! Teslimiyetçi liderler değil, devrimci liderler geçmeli halkların başına!
BAŞBAKAN “ÇIKMAYACAK” DİYORSA ÇIKAR!
- Başbakan Erdoğan, üç ay önce “Kredi kartının mağduru olmaz, borçlusu olur; kredi kartı affı asla çıkmayacak” demişti. Ama şimdi görüyoruz ki bir kredi kartı affı çıkartıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Demek ki Başbakan Erdoğan’ın söylediklerini hep tersinden anlamak gerekiyor! Mesela “Çıkmayacak” diyorsa “Çıkacak” şeklinde anlamak gerekiyor! “Çıkacak” diyorsa da “Çıkmayacak” şeklinde anlamak gerekiyor! Başbakan bunu hep yapıyor. Maalesef söylediği birçok sözün arkasında duramıyor. Maalesef Başbakan geri adım atmadan duramıyor. Başbakan’ın attığı bu kaçıncı geri adım? Gelin şimdi Başbakan’ın söylediği sözün arkasında duramamasının milletteki yansımasına bakalım. Hatta bunu sadece Başbakan ile sınırlandırmayalım; ülkeyi yönetenlerin sözlerinin doğrulanmamasının milletteki yansımasına bakalım. Bu durumda milletin ülkeyi yönetenlere güveni kalır mı? Bu durumda milletin devlete güveni kalır mı? Milletinin devletine güvenmediği bir ülke yarınlara doğru sağlıklı yol alır mı? Mesela bir devlet düşünün ki, borçlarına sadık olanları, borçlarını zamanında ve son kuruşuna kadar ödeyenleri cezalandırıyor. Buna karşılık borçlarına sadık olmayanları ödüllendiriyor. Yine bir devlet düşünün ki, ayağını yorganına göre uzatanları cezalandırıyor; ayağını yorganına göre uzatmayanları ödüllendiriyor. Böyle bir devlet, böyle bir ülke yarınlara doğru sağlıklı yol alabilir mi? Vergi affından kredi kartı affına kadar çıkartılan pek çok af, borçlarını zamanında ödeyenleri cezalandırmak, borçlarını zamanında ödemeyenleri de ödüllendirmek değil mi? Ve de bu, insanları borçlarına sadık olmamaya özendirmek değil mi? İnsanları devlete de borç takmaya, önüne gelene de borç takmaya özendirmek, teşvik etmek değil mi? Bu da devlet eliyle yürütülen bir nevi ahlak bozuculuğu değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.