Güzel ahlâklı ve faziletle yetiştirmek...
Ağzı kalabalık, çenesi düşük, boşboğaz, insanlar konuşurken mangalda kül bırakmazlar ama iş başa düşünce kırk dereden kırk su getirerek her işin olmaz tarafını bulup söylerler.
Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek bir ihtiyaçtır.
Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek her insan için bir ihtiyaçtır. Huzur ve barış kaynağıdır. O'na uymak kurtuluş vesilesidir. Kur'ân-ı Kerîm'den uzak yaşanan bir hayatta huzur ve mutluluk yoktur. O, insanların saadet ve barış reçetesidir. Sözlerin en yücesidir. Böyle bir kitaptan uzak durmak ne büyük gaflet, ne büyük kayıptır.
Kur'an-ı Kerim'i okumak ve okutmak, mânâsını anlamaya çalışmak ibadetlerin en güzelidir. İnsan ömrünün en verimli ve en bereketli geçmesine vesiledir. ALLAH Resûlü (S.A.V.) pek çok hadis-i şerifinde bizleri Kur'ân-ı Kerîm okumaya, öğrenmeye, öğretmeye ve hükmü ile amel etmeye davet etmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'i okumak gibi başkasına okutmak da pek büyük bir ibadettir. Kur'ân-ı Kerîm okutmayı teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır. Hz. Osman (R.A.)'dan rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
"Sizin en hayırlılarınız, Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenen ve başkalarına öğretenlerinizdir, buyurdu."6
Zira O, ALLAH ve Resûlü'nün halifesi, vekili olmuş ve ALLAH'ın kullarına menfaatli, faydalı olmuştur. Kulların ALLAH'a en sevimlisiyse, onlara menfaatli olanlardır. Fakat şunu da unutmayalım ki, öğrenme ve öğretme Kur'ân-ı Kerîm'in gereğince amel edilmek suretiyle gerçekleşir.
Bir Müslümanın öğreneceği ilk şeyin Kur'ân-ı Kerîm olması gerekir. İlmini hangi alanda yaparsa yapsın, hangi sahanın mütehassısı olursa olsun Müslümanlar için bu gerçek değişmez. Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmek, hey şeyden önce O'nu kaide ve kurallarına göre okumayı öğrenmek demektir. Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenen kişinin gayesi ALLAH'ın rızasına ulaşmak, Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmı, âdâbı ve ahlâkı ile amel etmek olunca, bu faziletlerin ve hayırların en büyüğü sayılır.
Dinimizin bize öğrettiğine göre, bir Müslümanın hak ve vazifesi: Sadece kendisinin bilip öğrenmesi değil, aynı zamanda bilip öğrendiklerini başkalarına da öğretmektir. Bir kimsenin öğrendiği ilim onun yaşayışına yansımazsa, hayatını etkilemezse, o din nazarında ilim sayılmaz. Bir kimse ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, şayet ALLAH'a isyan içindeyse o cahil sayılır. "Olgun insan" ilmini ve bilgisini yaşayışına uygulayan kimse, kendi şahsı açısından kâmil, yani olgun, kendinden başkaları için de mükemmel, yani onları olgunluğa ulaştırıcı nitelikte bir kimsedir. Böyle bir insan mü'minlerin en üstünü olma şerefine ulaşır. Abdullah b. Amr b. Âs (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
"Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup O'nun ilmine sahip olan ve gereğiyle amel eden kimse, yakınları arasında adeta nübüvvet mertebesine ulaşır. Şu kadar var ki, ona vahiy gelmemektedir."7 Buyurdu. Sözlerin en hayırlısı ALLAH'ın sözü olduğuna göre, Peygamberlerden sonra insanların en hayırlısının Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenen ve öğretenler olması tabiidir. Ancak hem öğrenmenin hem öğretmenin sadece ALLAH rızasına yönelik olması gerekir. Çünkü insanların bir şeyi öğrenmek ve öğretmekten maksatları çok çeşitli olabilir. Kimileri bunu sadece araştırma incelemeye yönelik kuru bir bilgi gayesiyle, kimileri maddi çıkar sağlama veya insanlar nazarında bir mevki ve makam elde etme amacıyla ve benzer sebeplerle yapabilirler. Bunların hiç birinde hadis-i şerifte kastedilen fazilet ve hayır söz konusu edilemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.