“Kovuşturmaya yer yok”sa yoktur!..
Genelkurmay Askeri Savcılığı, iki haftadan fazla zamandır ülkenin gündemini dolduran; “İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlıklı mahut belge hakkında, dün kararını verdi. Sonuç paragrafı şöyle:
“Taraf Gazetesinde yayınlanan belgenin Genelkurmay Başkanlığında hazırlanmadığı, böyle bir belgenin mevcut olmadığı anlaşıldığından ve aslı bulunmayan fotokopi belgenin 4. sayfasındaki imza bloğunda Albay Dursun Çiçek’in isminin üzerinde yer alan imzanın şüpheli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’e ait olduğuna, bu belgenin hazırlanması veya herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli hakkında delil bulunamadığından soruşturma konusu olay ve Çiçek ile ilgili itiraz yolu açık olmak üzere, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği...”
İtiraz yolunun açık olması, prosedür gereğidir. Bu tip kararlarda genellikle bir değişikliğe yol açmaz... Her zaman değil, genellikle... Bundan sonra prosedür nasıl işler, değişik bir sonuç çıkar mı, çok zor!..
Şimdi can alıcı soru şu: Nasıl oluyor da, aslı olmayan bir belgenin fotokopisi oluyor?
Hani aslı astarı olmayan bir belgenin sahtesi olur da, aslı olmayan bir belgenin fotokopisinin olabilmesini anlayabilmemiz için, herhalde uzmanların yeni teoriler üretmesi lazım...
Kovuşturmaya yer olmaması, işlendiği iddia ve ihbar olunan suçun oluştuğuna dair yeterli derecede kanıt bulunmamasını (veya bulunamamasını) ifade eder. Askeri savcılık kararında, ...aslı bulunmayan fotokopi belge...) deniliyor. Acaba aslı bulunmuyor mu, yoksa bulunamıyor mu? Bu iki durum arasında çok fark var.
Hani şu mesele, yer mi dar, yen mi dar?!
Her iddia ve ihbarın sonucunda mutlaka kovuşturma açılacak diye bir şey yok elbette. Kovuşturmaya pekala yer olmayabilir. Hatta bazen kovuşturmaya yer olur da, cezai müeyyideye yer olmaz. Yani mesela delil yetersizliğinden beraat kararı çıkar. Bazen başka durumlar da olabilir. Mesela yakın geçmişte Anayasa Mahkemesi, bir eski başbakan hakkında beraat kararı da veremedi, ceza da veremedi!..
Kovuşturmaya yer olmaması, her zaman şüpheliyi paklamadığı gibi, beraat kararı da her zaman zanlıyı (sanığı) aklamaz... Geçenlerde medyaya da konu oldu. Bir sanık, kendisini delil yetersizliğinden beraat ettiren mahkemeye itiraz etmiş, (Hayır bu suçu işledim...) diye. Şüpheli Albay Dursun Çiçek’ten, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar için böyle bir itiraz beklemiyoruz tabii. Dememiz şu ki, yargısal kararlar her zaman gerçekleri yansıtmaz...
Bazı resmi beyanlar da hiçbir zaman gerçeği yansıtmayabilir. Örnek mi istiyorsunuz? JİTEM diye bir kuruluşun var olmadığı son 12 senede acaba kaç defa resmen bildirildi? Hem de bir dönemin Genelkurmay Başkanı ve Jandarma genel Komutanları tarafından...
Peki siz bu beyanlara inandınız mı? Yakın zamanlardaki olaylar için örnek vermek istemiyorum. Ama şunu hepiniz biliyorsunuz. Resmi yalanların pek kolay söylendiği bir gerçektir. Devlet hayatında maalesef resmi yalan söylemek çoğu kere çözüm olarak baş vurulan bir usuldür. Lakin bu çözüm yalancının mumu gibi, sadece “yatsıya kadar”dır. Bir müddet sonra olayların üstüne gün ışığı doğar ve her şeyi aydınlatır... Endişeye mahal yok. Kovuşturmaya yer yoksa yoktur. Demokraside çare tükenmez!