Tembel mazeret uydurur
Yaygın bir söz vardır. Derler ki: "İsteyen bir yol bulur, istemeyen de mazeret bulur." Bu söz, günümüzdeki Müslümanların bir bölümüne şıp diye oturuyor. İnsanlar yapmaları gereken şeyleri "azgın nefis"in telkin ve teşvikleriyle yapmadıklarından dolayı kendilerini temize çıkarabilmek için mazeretler uyduruyorlar. Mazeret sığınakları oluşturuyorlar. Oysa yerinde olmayan mazeret, şirk vadisinde dolaşan -sözüm ona- domuz gibidir.
"Günahları"nı, "tembellikleri"ni, "ihmalkârlıkları"nı, "vesveseleri"ni mazeret kılıfıyla örtmeye çalışanların serkeşliklerini "zerrenin hesaba çekileceği" günde açığa çıkmasına mani hiçbir örtü bulamayacaklarını bilmeleri gerekiyor.
* Kulluk edemeyişini,
* Kur'ân'a hizmet edemeyişini,
* Kur'ân'ın sınırlarını çizdiği helâl-haram hudutlarını ihlâl edişini,
" Kur'ân'ın yaşanması hususundaki gevşekliğini,
* İlim tahsili konusundaki vurdumduymazlığını,
* İnsanlara faydalı olacak faaliyetlerden kaçışını,
* Günahlarla hemhâl oluşunu,
* Hatta, şirk vadilerinde dolaşmasını kendi dışındaki sebeplere dayandıran "sebep şudur", 'böyle oldu", "yaptırmıyorlar", "ekmek kavgası", "evlâd-u iyal hatırı" vesâire gibi mâzeretler uyduranlar sadece kendilerini aldatanlardır.
Şeytanın çok mühim desiselerinden biri de, insanlara işledikleri çirkinlikleri görmezden gelmelerini sağlamaktır.
Şu hususu hepimiz bilelim:
Şeytan, insanların kurtuluşuna, hidayete ulaşmalarına vesile olacak iki mühim kapıyı sıkıca kapatır. Bu iki kapı şunlardır:
1- İstiâze (Şeytan da dahil her türlü şerlerden Allah'a sığınmak),
2- İstiğfar (Tevbe etmek).
İşte bu iki kapıdan şeytan, insanları uzaklaştırma gayreti içindedir.
Şeytanın vesveselerine kendilerini kaptıranlar içi "kof", dışı "süslü" hakikatsiz mazeretlere tutunurlar.
Mü'min günah işledikten sonra, nedamet edip, pişman olmak ve neticesinde istiğfar edip, tevbekâr olmak ile kusurlar, kusur olmaktan çıkacakken, aksine kusurları görmeyip habire mazeret uydurmakla çok daha büyük kusurlar işlenmiş olur. Alçalışlar, esfel-i safiline doğru sür'at alır. Samimi olmayan tezkiye gayretleri hiçbir netice doğurmaz.
Mazeret kulpuna sarılıp oradan ayrılmamak bir hastalıktır. Peki, bu halden kurtulmanın çaresi nedir? Ne yapmalıyız ki, nefsimizin esiri olmaktan kurtulup kusurlarımızı kabul edip islah yolunda ciddi adımlar atmak gibi bir yola girebilelim? Hakk'ı hak bilip Hakk'ı kabul edecek, batılı batıl bilip, batıldan şiddetle kaçınacak bir şuur kazanabilelim?
Bunun için ilk yapılacak şey samimi olmaktır. İkincisi, kişinin kusurunu anlaması ve bu kusurdan dolayı yaptıklarından pişman olmasıdır. Bunlar temizlenmenin, rıza makamına ermenin ilk basamağıdır.
Bundan sonra, bu noktaya gelen kula istiâze (şeytandan ve her türlü şerlerden Allah'a sığınmak) ve istiğfar (tevbe etmek) kapılarına ihlâsla ve bir daha şeytana dönmemek üzere yönelmek gerekir... Dahası var: Bundan böyle ibadette devamlı olmak, günahta ısrarcı olmamak, sıkıntı ve musibetlerde "sabır" ve "takva" elbisesine bürünmek icab eder...
Artık nefsin elinden "mazeret uydurma" yetkisi alınmıştır. Bu yetkinin alınmasıyla insan necat (kurtuluş) yolunu bulmuş demektir.
Niyetlerimiz samimi olsun. İyilikler içinde olmaya kesin tavırlarla yönelelim. Günahlarımız için mazeretler uydurmaya yeltenmeyelim. İmanda sebat edelim. İbadetlerimizde sadakatimizi gösterelim.
Allah (CC), kendisine kullukta samimi olanları daima yüceltir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.