Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Firavunların korkusundan iman etmeyenler(2)

Firavunların korkusundan iman etmeyenler(2)

Tarih boyunca Firavunların devam eden yasaları, cebir ve şiddetle insanları sindirmeleridir. Ama Firavunların cebir ve şiddet yasalarına aldırmadan iman eden gençler de hep olmuştur.
Müslüman insanın zorluk anlarında sergileyeceği tavır güzelliği, imanının gücünü ve ahlâkının üstünlüğünü gösterir. İslâm'ın yayılış tarihine dair çaplı bir esere imza atan İngiliz oryantalist Thomas W. Arnold şu tesbitte bulunuyor: “İslâm'ın insan kazanımı, siyasal olarak en dibe vurduğu dönemlerde en yüksek seyrini korumuştur.” (İntişar-i İslâm Tarhihi) Arnold, bu tesbitini, Müslüman olmanın ölmek demeye geldiği bir dönem olan 16. yüzyıl İspanya'sında yerli halktan hâlâ Müslüman olmak için sıraya girenlerin bulunduğunu naklederken yapıyor. Demek ki tarihin her döneminde Firavunların işkencelerine aldırmadan iman edenler olmuştur.
Müslüman oldukları halde Firavunların rahatını bozmayanlar, behemehal bozulurlar. Firavunların rahatını bozan gençlere bozulanlar da bozulurlar. Çünkü bunlar Kalu-Belâ ahdini bozanlardır. Kalu-Belâ ahdini bozanlar, şeksiz ve şüphesiz bozulurlar!
Firavunlarla mücadele etmek kolay değildir. Bu yol Peygamberlerin yoludur. Asrın Firavunlarıyla mücadele ederken Peygamberlerin takip ettikleri usulü ve kullandıkları üslubu iyi bilmek gerekir. Musa (as) Firavunla çarpışmıştır. Bakınız Musa (as) şöyle dua ediyor: “Rabbim, gönlümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin bağını çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha 25-28)
Geniş yürekli insanlar bütün insanlığı kucaklayabilirler. Kursağı dar insanların gönül evine kimse giremez. Yeri göğü yaratana iman edenlerin gönlü ise bütün yaratılanlara bağdaş kurup oturtacak yer bulur kendinde. İkram edecek ekmek bulamazsa gül gibi yüzün gülümseyen ekmeğine bal gibi sözleri sürerek ikram eder. Efendimiz buyurur: “Kardeşinin yüzüne gülümsemen sadakadır.” (Tirmizi, Birr, bab 36, hadis 1957)
“Gelin tanış olalım işi kolay kılalım” diyen Yunus Emre’de Musa aleyhisselâmın duasına “Amin” diyor. “Olmaz, yapılmaz, çok zor, biz başaramayız, vermezler, almazlar, yapmazlar, boşuna gayret...” gibi sözlerle işleri zorlaştırmayalım. Her işin bir “püf” noktası vardır. Orasını göremeyenler işi zorlaştıranlardır. Musa (as), Firavun gibi zalim zorba bir yöneticiye “dur” demeden kendi iç hazırlığını yapıyor. Onun için ilk önce lazım olan şey geniş bir yürek. Dünyanın bütün zalimleri bir araya gelseler, el ele verseler, dünyayı top gibi oynasalar onların bütün bu yaptıkları, attıkları onun gönlünde çöldeki karıncalar kadar yer alırlar. Dünyanın bütün iyi insanları onun gönül ülkesine girseler kelebekler vadisi gibi hepsinin kanat çırpmasına yer bulunur. Yeri göğü içine alacak bir gönülün tellerinin mızrabı gibi olan dil’de yerde ve göktekilerin anlayacağı ve hayran kalacağı şekilde olmalıdır.
Dilin ve gönlün bütün yaratılmışlara yetişebilmesi içinde bütün yaratılmışları yaratanın sözüne kulak vermesi gerekir. Allah’ın kelamına kulak vermeyenler, birbirlerinden bir şey anlamazlar. Binlerce yıldır Musa (as), İsa (as), Muhammed aleyhisselâmlar bu insanlık ailesini etkilemeye devam ediyorlarsa bu vahye kulak vermelerindendir. Temiz suyu temiz bardağa koyarız. Bardak kirli ise önce yıkar sonra temiz su koyarız. Vahye kulak veren insan da önce gönül kabını şirkten, kibirden, isyandan, yalandan, haramdan temizlemelidir.
Dua’da “Dilimin bağını çözki sözümü anlasınlar.” Buyuruyor. Korku kişinin dilini bağlar. Bir meydanda veya kapalı bir yerde konuşuyorsunuz. En güzel manaları en güzel kelimelerle dile kolay, kulağa hoş gelecek ve anlaşılmasında zorluk çekilmeyecek kelime ve cümlelerle aktarmak için beyninizin bütün hücrelerini harekete geçiriyorsunuz. Kevser ırmağına dayanmış bir şelale gibi kelimeler ağzınızdan dökülürken zihniniz bir de “acaba bu kelime filan maddeye dokunur mu? Filanı yaralar mı? Filanların en hassas noktası burası, burayı es geçeyim” gibi şeylerle meşgul olursa dilde düğümlenme meydana gelir. Profesörlerimizin çoğunluğunun konuşurken “eeeeee şey, ııııııı yani” diye konuşmalarının sebebi o anda belaların altından geçiyor olmasından. Kendine, makamına, unvanına bir “Gürz” dokunup da parçalamasın diye kelime seçerken eeee...ıııı yapıyorlar. İslâm coğrafyasının insanı, cebi barut kokan 'özgürlük' ve 'demokrasi' tılsımlı Firavunların, sihirbazlarının kara büyüleriyle savrulup gidiyor. Firavunların Mısır piramidlerine kırbaçları ile gömüldüğünü mü sanıyoruz? Sırtımızda şaklayan bazen 'terör' oluyor, bazen 'laikçilik', bazen “demokrasi”. Asrın Firavunlarına öfke duyan yürekler, dünyanın öbür ucundan Kabe için yola düşen bir karınca kadar dahi cesur ve kararlı olamazlarsa, Peygamberlerin izini takip eden kervan hedefe varmaz.
Firavunların korkusu, yanlış kelamların kokusudur. Kırlangıça sormuşlar “niçin hep uçarken aşağıdan yukarıdan sağdan soldan uçuyorsun? Doğru uçmuyorsun? demişler. “Belanın, atmacanın altından üstünden sağından solundan uçuyorum” demiş. Bir de konuşurken veya yazarken kendini patronunun sevdiklerini sevmek, sövdüklerine sövmek mecburiyetinde hissederse dilde ve kalemde düğümlenme meydana gelir. Yazı veya konuşma boyunca zikzaklar çizer. Rabbimizden dilimizin bağını çözmesini isteyeceğiz. Yani hiçbir kimseden korkmadan, birilerinin nefretinin ve muhabbetinin hesabını yapmadan yalnız ve yalnız gerçekleri en güzel şekilde en uygun zaman ve mekânında söylemeye çalışacağız ama muhataplarımızın anlayışını da gözeteceğiz.
Bir ülkede politik ağıldaki yığınlar için güçsüzler takiyyeye, zalimler korku kırbacına sarılıyorlarsa, Firavunların korkusundan iman etmeyenlerin veya imandan çıkanların ya da kendilerini imanlarından çalanların sayıları çoğalıyor demektir. Yaşadığınız ülkede 'Değişim' merdiveni ile yığınların omuzuna alınan köle çocukları, cebi dolu, göbeği geniş kesimlerin balo salonlarında Ortadoğu barışına(!) silah tüccarı ağzıyla methiye düzmek zorunda kalmışlarsa, annelerinden hür doğanların boyunlarındaki kölelik zincirleri katmerleşmiş demektir. Ülkemizde kölelik zincirlerinin katmerleşmesinde acaba bizim katkımız yok mu? “Kelebek teorisi”nde (Butterfly effect), dünyanın bir ucunda kanat çırpan bir kelebeğin oluşturacağı hava akımının diğer ucunda fırtınalara neden olduğu söylenir. Zerre ile kürre arasındaki o müthiş etki-tepki dengesine göre, acaba ülkemizde katmerleşen kölelik zincirlerine zamanında hangi hallerimizin kelebek kanadı sebebiyet vermiş olabilir?. Bu minvalde, mahallemizde kaldırımdaki bir taşı ayağımızla kenara itivermemiz ile Filistin’deki bir yol barikatının yıkılması arasında bir bağ olduğuna inanmak da öyle. Çünkü önümüze konulan her taş kenara itilmek, dikilen her duvar aşılmak için bir fırsat, hedefe ne kadar varmak istediğimizi sınayan bir imtihandır. Yoksa, öfkemizi sabra ve azme tahvil etmeye vesile olmayan her engel, önümüzde değil içimizdedir... Firavunların barikatlarını, engellerini Müslümanca aşmayı başaramayanlar, insanlık noktasında aşınırlar.
Genelde insanlığın, özelde ülkemizin hürriyeti, çağın firavunlarının işkence ve baskılarına aldırmayan bir iman zürriyeti. İmana dayalı bir zürriyeti olmayan toplumların hürriyetleri de olmaz. Dolayısıyla iman dersi yapanlar, iman dersi alanlar ve iman dâvâsını güdenler, acilen Firavunların ölüm tehditlerine rağmen imanlarının gereğini yapan bir zürriyetin yetişmesi için harekete geçmelidirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi