LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Halk Partisi değil, Tank Partisi!

Halk Partisi değil, Tank Partisi!

- Lütfü Bey; Cumhuriyet Halk Partisi darbe, cunta gibi işlere bulaşmış askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak yasanın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Üstadım, nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
- Cumhuriyet Halk Partisi hem darbeci başı Kenan Evren’in yargılanmasını istiyor ve hem de darbeci başının Anayasası’na sahip çıkıyor. Sırf bu çelişki bile Cumhuriyet Halk Partisi’nin samimiyetten uzak bir parti olduğunu gösteriyor. Daha da önemlisi şunu gösteriyor. Görülüyor ki Cumhuriyet Halk Partisi aslında Cumhuriyet Tank Partisi! Seçimle işbaşına gelmiş hükümetleri devirmek için tankları yürütenlerin partisi! Halkın partisi değil tankın partisi! Gücünü halktan alan değil tanktan alan parti! Aslında bu parti, darbeci askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak yasaya darbeci başı Kenan Evren’in Anayasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkarak bir nevi intihar etti. Bu partinin yöneticileri, darbeci askerlere yakın olanın halka uzak olacağını bir türlü göremedi. Hem darbeci, cuntacı, muhtıracı askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına niye karşı çıkılır ki? Ve asıl bu tip askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına değil, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına karşı çıkılması gerekmez mi? Mesela CHP’lilerin sevdiklerini söyledikleri Nazım Hikmet gibi şairler, yazarlar, aydınlar da askeri mahkemelerde yargılanmadı mı? Şiir yazdı, yazı yazdı, düşüncelerini açıkladı diye sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına CHP niye karşı çıkmadı? Mesela ben de yazdığım bir yazı nedeniyle askeri mahkemede yargılandım. Oysa bir sivil olarak, bir yazı adamı, bir düşünce adamı olarak askeri mahkemede niye yargılanayım? Bugüne kadar bu konuda hep yanlış yapıldı. Tek suçu düşüncelerini yazıp söylemek olan insanlar yargılandı, ama darbeciler bir türlü yargılanamadı. CHP hiç değilse günümüzde böyle bir yanlışa katkı yapmamalıydı. Darbeci, cuntacı, muhtıracı askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına o da destek olmalıydı. Ne yazık ki olamadı. Yine tankın partisi oldu, yine halkın partisi olamadı!
CASTRO KONUŞTU, DİNLE YURDUMUN SAHTE SOLU!
- Küba lideri Castro, geçenlerde yaptığı açıklamada Honduras’taki darbeyi ABD’nin kontrolündeki komutanların gerçekleştirdiğini söyledi. Castro ayrıca ABD’nin kontrolündeki generallerin solcu yönetimlerin işbaşında olduğu başka ülkelerde de darbelere kalkışabileceğini belirterek, bütün sosyalistleri darbelere karşı mücadele etmeye çağırdı. Nasıl değerlendiriyorsunuz Castro’nun bu tavrını?
- Castro bugün yaşayan en önemli sosyalist liderdir. Ve Castro’ya göre bütün sosyalistler, solcular; askeri darbelere karşı mücadele etmelidir. Castro konuştu; iyi dinlesin Türkiye’nin sahte solu! Castro’nun sözlerinden çıkan şu ki, askeri darbelere karşı mücadele etmeyenler kendilerine sosyalist de, solcu da deseler, aslında ne sosyalisttirler, ne de solcu. Onlar gerçek solcu değil, sahte solcu. İşte Castro, bu açıklamasıyla kimin gerçek solcu, kimin sahte solcu olduğunun tespiti konusunda adeta bir ders vermiştir. Castro’nun Honduras’taki askeri darbeyi ABD’nin kontrolündeki komutanların gerçekleştirdiği tespiti de önemlidir. Zaten Latin Amerika gibi seçimle işbaşına gelmiş solcu yönetimlerin çoğunlukta olduğu bir bölgede, Honduraslı komutanlar ABD’nin açık desteğini değilse de gizli desteğini arkalarına almasalar böyle bir askeri darbeye kalkışabilirler miydi? Bunu ABD’nin darbe tezgâhlarına sayısız kez maruz kalmış Castro’dan iyi kim bilebilir ki? Belki şimdi diyebilirsiniz ki, Obama’nın başkan seçilmesiyle ABD’nin bu politikası değişmedi mi? ABD’de başkanlar değişir, ama ABD’nin başka ülkelerdeki işlerine gelmeyen sivil yönetimleri devirme huyu değişmez; bu iyi bilinmeli. Bu arada önceki gün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, ABD’nin çıkarlarını, yandaşlarını korumak için askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceklerini söylediğini de belirtmeden geçmemeli. Hadi bırakın Honduras’ın seçilmiş solcu devlet başkanına karşı girişilen askeri darbeyi, İran’ın seçilmiş İslamcı cumhurbaşkanına karşı girişilen ayaklanma da ABD’nin desteğiyle gerçekleşmedi mi? Ve de bunlar Obama’nın başkanlığı döneminde gerçekleşmedi mi?
BÜYÜKANIT, BÜYÜKAÇIK OLMASIN!
- MHP lideri Devlet Bahçeli birkaç gün önce yaptığı çağrıda, Başbakan Erdoğan ile eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Dolmabahçe’de yaptığı gizli görüşmenin açıklanmasını istedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Başbakan Erdoğan, zaten merak konusu olan bu görüşmenin içeriği hakkında bir süre önce “Büyükanıt bunu açıklamadıkça bu sır benimle mezara gider; ancak o açıklarsa ben de açıklarım” demişti. Başbakan’ın bu sözlerinden anlaşılan şu ki, bu sır Yaşar Büyükanıt’la ilgili. Nitekim kamuoyunda Büyükanıt ve eşiyle ilgili pek çok söylenti üretiliyor değil mi? Bu söylentilerin yaygınlaşmasından da Türk Silahlı Kuvvetleri giderek daha fazla zarar görüyor değil mi? Öyleyse Büyükanıt’ın bir an önce bu görüşmenin içeriğini açıklaması gerekmez mi? Zaten Başbakan’ın bu konudaki sözlerinden, Büyükanıt ile yaptığı görüşmenin içeriğinin bir devlet sırrı olmadığı sonucu çıkıyor. Başka bir deyişle, bu sırrın Büyükanıt ile ilgili bir sır olduğu sonucu çıkıyor. Ve bu sırla ilgili de pek çok iddia ortaya atılıyor. Hem internet ortamında, hem halk arasında bu sırla ilgili pek çok iddia ortaya atılıyor. Korkarım ki bu gidişle Büyükanıt adı Büyükaçık şeklinde telaffuz edilecek görünüyor! İşte bu iddiaların, bu söylentilerin son bulması için Yaşar Büyükanıt’ın herhangi bir açığı olmadığı konusunda açıklama yapması gerekiyor. Başbakan, “Önce Büyükanıt açıklasın” türünde konuşuyor, ama Büyükanıt bu konudaki suskunluğunu koruyor. Bu konuda korkacağı bir şey yoksa neden suskunluğunu koruyor? O susuyor ama kamuoyu susmuyor. Büyükanıt hakkındaki iddialara her gün bir yenisi ekleniyor. Başbakan Erdoğan da, aralarındaki o sırrı açıklamayarak Yaşar Büyükanıt’ı korumak istediği izlenimini veriyor. Oysa bir Genelkurmay Başkanı korunmaya muhtaç izlenimi verdirmemeli. Bunun için de bir an önce bu konudaki suskunluğuna son vermeli. Çünkü o korunmaya muhtaç izlenimi verirse, millet “Korunmaya muhtaç olan nasıl ülkeyi koruyacaktı” demez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi