Bir yazı, şehitlik ve para
Daha önce de yazdım, ülkemizde insanlarımızın inançlarıyla, kültürleriyle var olmasına mani olan yasakların kaldırılmasından yanayım. Bireysel özgürlükler gelişmiş demokratik ülkelerde nasılsa burada da öyle olmalıdır. Ancak bu açılımlar yapılırken sonuçları, geleceğin Türkiye’sine yansımaları iyi hesap edilmelidir. Bir problemi çözmek için daha büyük sorunlara sebebiyet verecek yanlışlardan kaçınılmalıdır.
Bunun için de meseleyi suhuletle, tartışmamız, itidali korumamız gerekir.
Ama gel gör ki, Kürt açılımı gündeme geldiği günden beri Türkiye akıl sağlığını kaybetmiş, frenleri patlamış, bütün sınırları ortadan kalkmış bir ülke gibi bu sorunu tartışıyor. Öyle yazılar yazılıyor, öyle analizler yapılıyor ki, bunu yapanların bu ülkede yaşayıp yaşamadıklarından şüphe edersiniz.
Önceki gün çok değer verdiğim yazar dostlardan birinin MHP nin tavrı ve açılımı değerlendiren bir yazısını okudum. Bir daha okudum, bir daha okudum. Böyle bir yazının nasıl yazıldığına hayret ettim. Oktay Vural’ın tavrını ben de beğenmiyorum. MHP kapıları kapatacağına,endişeleri varsa sürece yön vermek, bu endişeleri bertaraf edecek tarz da siyaset yapmak, politika üretmekle mükelleftir. Hem bir teklif getirme hem de önüne gelene hain yaftasını yapıştır bu klabul edilemez.
Ama Diyarbakır cezaevi işkenceleri olmasaydı, PKK olmazdı tespiti çok basit bir tespit. PKK 1978 yılında kuruldu. Yani daha 12 Eylül darbesi yokken de PKK vardı. PKK’yı zulme karşı bir meşru savunma hareketi gibi takdim etmek, bölücülerin ekmeğine yağ sürmektir. Evet, 12 eylülde Diyarbakır cezaevinde insanlık dışı uygulamalar, işkenceler olmuştur. Bu kime yapılırsa yapılsın yanlıştır. Alçaklıktır. Ama Türkiye’nin diğer cezaevlerinde de aynı işkenceler yapılmıştır. Niye diğer bölgelerde böyle bir ayrılıkçı hareket çıkmamıştır da Diyarbakır cezaevinden çıkmıştır. Görüldüğü gibi bu sağlıklı bir tespit değil. Her işkence görene, ayrılıkçı bir örgüt kurma hakkını verir, terörü böyle bir gerekçeye bağlarsanız, farkında olmadan onu meşrulaştırmış hatta aklamış olursunuz.
Yine yazarımız PKK ile mücadelede bu ülke 40 bin şehit vermedi mi diye sorarak açılımla ilgili düşüncelerini gerekçelendirmeye çalışıyor. Allah aşkına bu 40 bin şehit hangi dine göre şehit. Bizim inancımızda kime şehit denileceği bellidir, dini, vatanı, namusu için öldürülen şehittir. Bu 40 bin kişinin en az 34 bini PKK militanıdır. Bizim dinimiz İslam değil Zerdüştlüktür diyen, Allaha ve resuluna inanmayan, Marksist-leninist militanlar hangi inanca göre şehit olurlar. Bunlar neye göre şehittir? İncile göre mi, tevrata göre mi, Kuran’a göre mi Zerdüştlüğe göre mi, yoksa Marksın Das kapitaline göre mi şehittir. Bunlar şehitse Apo nedir, evliya mıdır? Şehitlik bu kadar ucuz, bu kadar basit değil?PKK militanları Marks dininin Apo mezhebine mensuptur. Marksizmin bir sürü yorumu Mezhebi var. Lenincilik, Maoculuk, Enver hocacılık gibi. Bunlar da Marks dininin Apo mezhebinden. İnanmayana ve bu inancın gerekleri için öldürülmen adamdan şehit olmaz.
Aynı yazar, PKK ile mücadele bu ülkenin 120-300 milyar dolarına mal olmadı mı, bu para yoklukla mücadeleye harcansaydı daha iyi olmaz mıydı diye soruyor. Vatan müdafaasını para ile ölçen analizler beni çok rahatsız ediyor. Ne demek 300 Milyarımız gitti. Diyelim ki bu ülke Yunanın, Rus’un saldırısına uğradı dolarlarımız gitmesin diye bu ülkeyi müdafaa etmeyecek miyiz. Paramızı boşa harcamayalım, bırakalım gelsinler mi diyeceğiz. Vatan müdafaası parayla ölçülmez. Hiçbir bedel bölünmekten, parçalanmaktan, kardeşlik ruhumuzu kaybetmekten daha ağır olamaz. Böyle bir tahlili kabul etmek mümkün değil.
İşte benim açılım derken realiteyi kaybediyoruz, düşünceyi, mantığı kaybediyoruz dediğim budur. Daha sakin, daha mutedil, daha dikkatli olmalıyız. Aksi takdirde kendimize iyilik yapalım derken kötülük yapmış oluruz. Dostlarımız böyle yazarsa biz başkasına ne diyelim.