Korkma hakkı

Korkma hakkı

Bugün başörtüsünün serbest bırakılmasından dolayı bazılarında oluşan endişeleri gidermek üzere başörtülülerin veya hatta hükümetin bir şeyler yapabileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Bu kadar kitlesel bir korku propagandasının önünde hiçbir engel tanımaksızın çalıştırıldığı bir yerde kimin endişesini gidermek mümkün olabilir?

Siz bir endişeye mahal olmadığınızı ispat etmek için istediğiniz kadar takla atın, bir 32. Gün programında veya benzer programlarda sloganlarla birbirleriyle kapıştırılan gençlerin görüntüsü endişeleri zirveye ulaştırmaya yetiyor da artıyor bile.

Başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla oluşması beklenen ortam hakkında o kadar korkutuluyoruz ki, bu korkutmanın kendisi bu korkuyu haklı çıkaracak aktörleri şimdiden eğitmeye yetiyor bile. 1997 yılına kadar üniversitelerde aralarında hiçbir sorun yaşanmaksızın bir arada okuyabilen gençler aradan geçen 11 sene sonrasında tekrar bir arada okuyamayacak mı yani? Eğer öyleyse bile bunun sorumluluğu kime aittir?

Size söyleyeyim. Bu yasağın bu kadar zamandır işletilmesi esnasında çalıştırılan “propaganda aygıtı” başörtüsüne karşı nefret ve ayırımcılık hisleri kışkırtılmış ciddi bir kesim yaratmıştır. Bu yasağın savunulabilecek hiçbir tarafının olmadığına bakmayın. Türkiye'de her saçma görüşün bile bir alıcısı olabiliyor -özellikle bu görüş resmi kurumlar ve üniversite kurumunu yöneten zihniyet tarafından özel bir himaye görebiliyorsa.

Gerçekten de 28 Şubat öncesinde üniversitelerde ister hocalar arasında ister öğrenciler arasında başörtüsü karşıtlığı (korkusu veya nefreti) asla bugünkü kadar değildi. O dönemde üniversite hocaları arasında öğrencilerin kılık kıyafetlerini özellikle başörtüsü özelinde bu kadar önemseyen insanlar çıkmazdı. Bugünse üniversitelerde başörtüsü serbest kalsa bile bir tür itaatsizlik yollarıyla bu öğrencilere karşı ayırımcılık yapacaklarını itiraf etmekten hiç de çekinmeyen öğretim üyeleri çıkabiliyor.

Demek ki neymiş? Başörtüsü yasakçılığı kendi ideolojik fanatiklerini de üretmiş ve bugün özgürlükçülüğe direnişin ön cephelerine sürmüştür.

Fanatiklerin korku ve endişeleri haklı mıdır haksız mıdır? Bir korku söyleminin iktidar, imtiyaz veya pozisyon temin etmek için bu kadar verimli olduğu fark edilmişse bundan vazgeçilmesini beklemek safdillik olur. Sorun korkulara bu kadar çok ödül vermek. Korktuğu için anasının kucağına yapışan çocuk, bir süre sonra sadece kucak istediği için korktuğunu söyler.

Korkularla kucağa alıştırılmış çocukların korkularını gidermek mümkün müdür? Kucakta kalmayı temin eden korkusundan vazgeçer mi şımarık çocuklar?

Diğer yandan korkulanlar ne şimdi ne de geçmişte bu korkuyu haklı çıkaracak hiçbir şey yapmış değiller. Sonuçta onlar kendileri için bir hak talep ediyorlar. üstelik talep ettikleri hak korkanların elinden alınıp kendilerine verilecek bir şey değil; kendilerine bir lütuf olarak verilecek olan, fazladan bir hak hiç değil.

Başörtüsü veya eğitim, “bahşedilmesi beklenen” fazladan bir hak değildir. Gasp edilmiş ve iade edilmesi istenen bir haktır. Hem yasal mevzuat açısından böyledir, hem de Türkiye'ye veya insana neresinden bakarsanız bu böyledir.

İnsanlar tabii ki korkma hakkına da sahiptirler ve bu hak da bahşedilecek bir şey değil. İnsanlar hayatları boyunca bir sürü değişik şeyden bir sürü nedenden dolayı korkabilir. Ama bu korkuları onları başkalarına karşı imtiyazlı kılamaz. İmtiyaz üreten korkular artık istismar konusu olabilir, o yüzden başkalarının özgürlük sınırına dayanır. Bu noktada bir insanlık suçu olarak ayırımcılığa zemin oluştururlar.

Daha önce de söyledik, bu korkuları gidermenin yolu korkulanın özgürlüklerini kısıtlayarak hayatını mahvetmek değil, basitçe korkanın korkusunu tedavi etmektir.


GENç SİVİLLER DE KORKUYOR


Genç Siviller tam bu ortamda yine yapacaklarını yapmış, en şık eylemlerden birine daha imza atmışlar. Korku terörüne karşı ironik bir misilleme yapmışlar, onlar da uzun bir liste halinde kendi korkularını ifade etmişler. 2006 yılında bile darbe olan Tayland gibi olmaktan korkuyoruz.

Irkçılığın ve ayrımcılığın gündelik hayat haline dönüştüğü Apartheid Güney Afrika'sı olmaktan korkuyoruz.

Sokaklarda bile başörtüsüyle gezmenin yasak olduğu Tunus olmaktan korkuyoruz.

Yeni Anayasaya 'Türkiye Malezya olamaz, olması teklif dahi edilemez' maddesi konmasından korkuyoruz. Emekli Subaylar, ADD ve çYDD'nin Kuala Lumpur meydanında Cumhuriyet Mitingi düzenlemesinden korkuyoruz.

Türkiye'deki cuntacıların Malezya'da darbe girişiminde bulunmasından korkuyoruz.

Genel Kurmayın, Malezya tehlikesi üzerine, iç hizmet kanunundan kaynaklanan sorumluluklarını hatırlatan bir gece yarısı bildirisi yayımlamasından korkuyoruz.

Malezya'ya benzememek için Türk bayrağından ay ve yıldızın çıkarılmasından korkuyoruz.

Bu tartışmaları ciddiye alan Malezyalıların incinmesinden korkuyoruz.

Malezya'ya benzemek isteyen İslamcı müteahhitlerin boğaza Petronas Kuleleri dikmesinden korkuyoruz.

Cumhuriyet Gazetesi reklamlarındaki 'Tehlikenin Farkında mısınız?' yazısının Malay alfabesiyle yazılmasından korkuyoruz.

Doğan Medya Grubunun Zaman ve Yeni Şafak Gazetelerini de satın almasından korkuyoruz.

Doğan Medya Grubunun Malezya'da Gazete Almasından korkuyoruz.Bu gazetenin de 'Malezya Malaylarındır' sloganıyla çıkmasından korkuyoruz!

Ertuğrul özkök'ün bu gazeteye Genel Yayın Yönetmeni olmasından ise Malezyalılar korkuyor!

Ramazan reklamı yapan Coca Cola'nın yeşil sermaye diye ilan edilmesinden korkuyoruz.

İsmail Türüt'ün Eurovision'da bizi temsil etmesinden korkuyoruz.

Ozan Arif şiirlerinden öSS'de soru sorulmasından korkuyoruz.

Katilleri öven açıklamalar yapan İzmir Baro Başkanının bir dönem daha seçilmesinden korkuyoruz.

Yeri gelmişken, Fadime Şahin-Ali Kalkancı filminin devamının çekilmesinden korkuyoruz.

Meclis'i dualarla açılan Yunanistan'ın bizden önce Malezya'laşmasından korkuyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi