Ertuğrul Özkök bu kez neden korktu?
İnsanlara sataşma gibi geliyor. Aslında öyle değil. Sataşan çok açık, Müslüman’ı dürtme yarışı var adeta.
Bahsettiğimiz din yeryüzüne gelmiş en mükemmel nizam; İslam…
Kendisini birilerine sevdirmek için olduğunun dışında görünmesine ihtiyacı olmayan bir din.
Adaletse Hazreti Ömer, edep ve haya ise Hazreti Osman, sadakat ise Hazreti Ebubekir, ilim irfan ise Hazreti Ali ve daha nicesi…
Emeğe saygı ise, “Çalışanın hakkını alnının teri kurumadan ödeyiniz” düsturu…
Kadına verilen değer ise, “Cennet anaların ayakları altındadır” kuralı ve ‘Müminlerin annesi’ sıfatı…
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, her an ölecekmiş gibi ahirete çalışmayı” emreden mükemmel bir yapı…
Bilimle bağını kopuk görenlerin yüzüne tokat gibi inen, “ilim Çin’de de olsa alınız” ve “İlim Müslüman’ın kaybettiği malı gibidir, onu nerde bulursa alır” sözleri…
İnsana verdiği değeri özetleyen, “Suçsuz bir insanı öldürmek bütün dünyayı öldürmek gibidir” sözü…
“Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen bir peygamberin” ümmeti olmak, dünyadaki başka bir değerle kıyaslanabilir mi?
Adı cemaat olsun, adı mezhep olsun, adı tarikat olsun, adı ne olursa olsun, bir Müslüman için “Yeryüzünde Allah’ın hakimiyeti için” çalışmaktan, onun seçkin kulu olmaktan daha önemli bir şey olabilir mi?
İslam’ı başka yerde arayanlar, İslam’a başka anlamlar yüklemeye çalışanlar, İslam’ı farklı yorumlayarak karalamaya çalışanlar, dönüp sadece kendilerine baksalar nasıl bir yanılgı içinde olduklarını görürler…
Öyleyse bu kaçış, bu intikam duygusu, bu saldırganlık, bu iftira ve hakaret inadı neden? Cahillikten mi, İslam’ı bilmemekten mi kaynaklanıyor?
Bunu kim iddia edebilir?
Tarih böyle mi söylüyor: Bu insanlar cahil, bilmiyorlar.
Peki kimin için “Kitap yüklü merkepler” diyor Allah?
Birileri için zamanında “Kartelin (malum) hocası” ifadesini kullanmıştım.
Evet içki sofralarından fırsat bulup da bizim hoca, “korkularıyla ünlü” kaptanını nasıl kandırdıysa ikna edip kutsal topraklara götürdü…
Bu bir kaçış mı sizce? Son iki yıl Müslümanlar öyle bir baskı altına alındı ki, her haberde Müslümanlara saldırı kokusu vardı. Yalan üstüne yalan, iftira üstüne iftira, düzen üstüne düzen…
Sonuç; keskin bir düşüş. Bunun artık önü alınamayacak. Değişim şart, ama nasıl bir değişim. TSK bile ilahiyatçı subay açılımı yaptı, kartel ne yapmasın. Bu böyle gitmiyor. Oynanmadık tezgah kalmadı. Yeni bir şeyler lazım.
Akıl hocasından müthiş öneri. “Gel bu gidişi lehimize çevirelim abi.”
Birileri mini etek giyip Fatih’te geziyor, çarşaf giyip çağdaş(!) semtlerde geziyor.
Birileri “Mahalle baskısı” iğrençliği ile takılıyor.
“Abi biz bunların (Müslümanların) suyuna gidelim. Hazır Ramazan ayı. Bir değişiklik yapalım, bize yük olmaz ya, onca plaj, onca Avrupa kenti, onca 5 yıldızlı otel, onca eğlence, onca gırgır şamata, su gibi akan içki… küçük bir ara verelim. Umreye gidelim. Teneffüs sayalım abi… Bak göreceksin çok işe yarayacak, gözler üzerimizde olacak. Herkes bizi konuşacak. Tiraj düştü, hiç değilse bir iki hafta fırlar… Ha ne dersin abi?”
“Peki lan, ama bak şimdiden söyleyeyim, namaz kılıp oruç tutmak yok. Ona göre. Yapamam ben öyle. Korkarım.”
Bu vesile ile Ertuğrul Özkök’ün yeni korkusunu da öğrenmiş olduk. Daha önce pek çok korkusuna şahit olmuştuk. Ertuğrul Özkök, çok istemelerine rağmen, hasretiyle tutuşmalarına rağmen, milyonlarca Müslüman’a nasip olmayan kutsal topraklarda namaz kılsaydı, oruç tutsaydı ne olacaktı?
Gittiği topraklarda insanlığın kaderinin yön değiştiğini, cahiliyenin çöl kumlarına karışıp kaybolduğunu, İslam adaletinin tüm dünyaya yayılmak üzere yola çıktığını…
İşte Ertuğrul Özkök tüm bunları biliyor. Ahmet Hakan Coşkun da bütün bunları biliyor.
Geriye tek bir soru kalıyor; neden?
Hadi bakalım, herkes bi saksıyı çalıştırsın.
A) İnandığı gibi yaşamıyor, yaşadığı gibi inanıyor
B) Aslında Müslüman değil…
C) Ona biçilen rolün gereği neyse onu yapıyor
D) Hürriyet ve (yerleşik deyimle) kartel medyasının misyonu malum
E) “Hidayete erersem kadınlar benim için ne der?” diye düşünüyor
F) Dünya hayatını ebedi saadete tercih ediyor…
G) İpi başkalarının elinde, bu yaptığı ise sadece göz boyama…
H) vesaire… vesaire…
Çoğaltmak mümkün.
Aslında İslam, hafızaların değil hayallerin bile alamayacağı kadar büyük, güzel ve eşsiz bir din. En önemlisi, son Hak din. Kaçış yok, Allah kimi zaman zalimin eliyle bile dinini yükseltiyor.
Bize ise ibretle izlemek kalıyor. Akıllı olun Müslümanlar. Farklı parçaları bölünmüşlük olarak görmeyin, yelpazenin parçasıyız biz. Hükmü Allah’a bırakın, biz sımsıkı bir birimize kenetlenelim.
Bizi ayıran yanlarımız değil, bizi birleştiren yanlarımızla duralım gözümüzün içine baka baka düşmanlık yapanların karşısında.
Ertuğrul’u, Ahmet Hakan’ı, unutmayalım, her biri farkında olarak ya da olmayarak İslam’a hizmet ediyor. Yeter ki bunun farkında olalım…
Yani uyanık olalım…
Selametle…