Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Kur’an ayında hayatı Kur’an’la nurlandırmak

Kur’an ayında hayatı Kur’an’la nurlandırmak

Ramazan ayında tuttuğumuz “oruç”un Kur’an lisanındaki karşılığı savm’dır. Savm, hem “tutmak” hem de “terk etmek” anlamını ihtiva eder. Kelimenin kök manası “yeme ve içmeden kesilmek, ağzı kapalı olmak, içine ilave bir şey almamak”tır. İştikak-ı ekberde “mutlak bütün, eksiksiz ve tam” anlamına gelen ilahi sıfat es-Samed, değeri sabit olduğu için altın anlamına gelen sâmit, yekpare ve som kaya anlamına gelen samed, ağzı kapalı olduğu için susmak anlamına gelen summ ve kuvvet ve cazibe merkezi manasındaki samd ile akrabadır. Savm, “tutmak”tır. Lisanımızda “oruç tutmak” deriz. Namazı “kılarız”, abdesti “alırız”, zekâtı “veririz”, kelime-i şehadeti “getiririz”, hacca “gideriz”, orucu ise “tutarız”. Türkçemizdeki “tutma” oruç manasındaki savm’ın tam mukabili olmak hasebiyle oruç tutmak, kişinin şehvete, şöhrete, şirke, küfre, tuğyana karşı kendini tutmaktır. Başımıza ne geliyorsa kendimizi küfre ve günahlara karşı tutamadığımız için gelir. Günahların kökeni, öfkesini tutamamak, nefsini tutamamak, şehvetini tutamamak, dilini tutamamak vb. gibi sebeplere dayanır. Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başını dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar. Oruç onu kula kul olmaktan koruyan bir kalkan olur. Kur’an ayında Ramazan’ın bedenin aç bırakılarak ihya edilmesinin nedeni, mü’minin akli ve ruhi melekelerini tahrik ve teşvik ederek Kur’an’ı anlama ve düşünme yeteneğini artırmaktır.
Ramazan, Kur’an ayıdır. Hayatı Kur’an ile nurlandırma ayıdır. Ramazan’da gündem Kur’an’dır. Hiçbir gündem Kur’an’ın önüne geçemez, geçirilemez. Dolayısıyla nüzulü Kur’an’ı oruç ile kutlamak, kîlü kalden kurtulmaktır. Kur’an’la sabittir ki; vahiy, Ramazan’da inmeye başlamıştır. Rabbimiz buyuruyor: “O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara Sûresi/ 185)
“Biz o (Kur’ân)nu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.” (Kadir Sûresi/ 1-5)
Kadr Sûresi’nde, Kur’an’ın inmeye başladığı geceye bir de isim veriliyor: Kadir Gecesi (Leyletu’l-Kadr). Bütün bunlardan anlıyoruz ki; Kur’an, Ramazan ayı içerisinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece, sırf bundan dolayı bin aydan, yani 83 yıllık bir ömürden daha hayırlı ve bereketli bir geceye dönüşmüştür. Çünkü Kur’an zamana bereket katmakla, onu binlerce kat daha değerli kılmıştır. Şunu bilelim ki; indiği geceyi-günü bir ömre bedel kılan vahiy, indiği ayı da “Ayların Sultanı” olan Ramazan ayı kılmıştır. Ramazan ayında “sözlerin sultanı”nı getirmeseydi, Ramazan “Ayların Sultanı” olamazdı. Dolayısıyla indiği geceyi bir ömre bedel kılan vahiy, bizim hayatımıza inerse, her günümüzü bir ömre bedel kılar.
Kur’ân âyetleri, 23 senelik nebevî hayatı ilmek ilmek dokuyan ilâhî mesajlar sûretinde peyderpey nâzil olmuştur. Her nâzil olduğunda da Allah Rasûlü (sav) Efendimiz’i ve O’nun can yoldaşları olan ashâb-ı güzîni, bâzen târifsiz bir sürûra, bâzen dehşete ve her hâlükârda takvâya sevk etmiştir. Allahû Teâlâ’dan gelen bu mesajlarla, mü’minlerin mâneviyatları takviye olmuş, azimleri artmış, gönüllerindeki îman muhabbeti ve heyecanı zirveleşmiştir.
Sahâbe efendilerimiz için vahyin nüzûlü, gökten inen ve tadına doyum olmayan, ilâhî bir ziyâfet sofrasıydı. Ne zaman bir âyet nâzil olduğunu duysalar, hemen o ilâhî ziyâfete iştiyakla koşar, büyük bir heyecan içinde; “Acaba Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı nerededir?” suâlinin cevabını, yeni gelen tâlimatlardan öğrenmeye çalışırlardı.
Abdullah ibn-i Mes’ûd (r.a.) anlatıyor:
“Bir sahâbî, (akşam) evine geldiğinde hanımı ona ilk önce şu iki suâli sorardı:
«–Bugün Kur’an’dan kaç âyet nâzil oldu?»
«–Allah Rasûlü Hz. Muhammed (sav)’in hadislerinden ne kadar ezberledin?..»” (Abdülhamîd Keşk, Fî Rihâbi’t-Tefsîr, I, 26)
Nasıl ki “istikbal-i kıble”, aslında bir istikamet kontrolü ise, aynen bunun gibi Ramazan ayı da Kur’an ile irtibatımızın kontrolü ve Kur’an sofrasındaki nasibimizi gözden geçirme anıdır. Ramazan bize bir imkân sunar: Kur’an’ı yeniden gönlümüzün, günümüzün ve gündemimizin vazgeçilmezi haline getirip hayata amir kılmak. Kur’an’ı anlama, yaşama, hayatın bütün katmanlarına amir kılma gayreti ve hassasiyeti olmayan kişi, Ramazandan nasibini almamış demektir. Kur’an’ı sana nazil oluyormuş gibi okumuyorsan, anlamaya çalışmıyorsan, onun hayata hakimiyeti için mücadele vermiyorsan sen Ramazan ayını anlamamışsın demektir.
Ramazan zengin şişmanların bir “diyet ayı”, yoksul zayıflarınsa bir “beslenme ayı” değildir. Ramazan beslenme ve diyet festivali de değildir. Onu öyle takdim edip kutlayanlar, Ramazanın ruhuna ihanet edenlerdir. Ramazan, Kur’an’sız ihya edilemez. Ramazanda Kur’an nazil olmuştur. Bu Rabbimizin insanlığa tenezzülüdür. Allahû Teâla’nın, rahmetiyle insanlığa tenezzülü, peygamberlerde vahiy suretinde tecelli etmiştir. “Nüzul” sözcüğü Arap dilinde, “misafirin önüne çıkartılan mükellef ziyafet sofrası” anlamına gelir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, bütün çağlar ve nesiller için serilmiş Rahmani bir sofradır. Bu sofrada herkesin nasibi vardır. Bu sofradan nasipsiz kalana hiçbir şey fayda sağlamaz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi