Bediüzzaman’ dan içtimaî tesbitler - 2
“Muhtariyet” ve “eyâlet” değil, “serbesti-i inkişâf”
Bediüzzaman, Prens Sabahaddin’e cevabında, “âheng-i terakki” dediği, demokrasi, hukuk ve hürriyetler içinde topyekûn adaletli ve dengeli maddî ve mânevî kalkınmanın “adem-i merkeziyet”le değil, “cihet’ül vehdetimiz (birlik yönümüz) olan usûl-ü merkeziye” ile ancak başarılabileceğini belirtir.
“Makine-i terakkiyatı medeniye” dediği medenî gelişim ve ilerleme motorunun buharı hükmünde olan medeniyette müsâbakayı doğuracak aynı maksada yönelik müsbet rekabetin meydana gelebilmesiyle ancak “ittihad ve muhabbet-i millî”nin sağlanabileceğini belirtir. (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, 183-184)
“Yoksa adem-i merkeziyet fikrinin, “usûl-u merkeziye” ile milleti birbirine bağlayan bağları ve mecarâyi (gidiş ve oluş yolunu, istikameti) keseceğini ve bozacağını bir asır öncesinden haber verir…
Bugün hâricî ifsad şebekelerinin kavmiyetçi-ırkçı işbirlikçilerle politik zemine taşıdığı ve terör örgütü başının ve siyasî yandaşlarının “ayrılık tehditleri”yle ortaya attıkları, ülkenin etnik ve bölgesel ayırımlar üzerine ayrı ayrı meclislerle ve bayraklarla bölünmesini esas alan “eyâlet sistemi” bir yana; Bediüzzaman, “adem-i merkeziyet”in dahi birçok tehlikeyi beraberinde getireceğini uyarır.
Bunun “muhtariyet”le eyâletlerle bölünmenin ilk adımı olduğunu; arkasında da “tavâif-i mülûk”le ülkenin bölünüp parçalanacağı tehlikesini ikaz eder.
İTHAL “ADEM-İ MERKEZİYET” FELÂKETİ…
Milleti birbirine bağlayan bağları ve yolları kesip koparacak “adem-i merkeziyet” fikrinin veya “onun ammizâdesi (amcasıoğlu) unsura mahsus (belli bir ırka has) siyasî kulüplerin (partiler)”, demokrasi eksikliği, ırklar ve mezhepler arasındaki şiddetli ayırımcılıkla ihtilâfların tahrikiyle, “birdenbire kuvve-i anilmerkeziye”ye (merkez kaç kuvvetine) inkılâp edeceğini ifâde eder. Merkeze yönelik nefretle, Osmanlıdaki unsurları merkezden uzaklaştırıp, dağıtacağını ve başı buyruk yapıp birbirinden koparacağını ve ayıracağını kaydeder.
Bediüzzaman, “tevsi-i mezuniyet kabı” dediği “adem-i merkeziyet”le bölgelerin siyasî yetkilerinin arttırılması ve genişletilmesinin, daha medenileşmemiş, demokrasi ve hürriyete yabanî kalmış toplumdaki “vahşetin galeyanı”na sığmayacağını, Osmanlılık ve meşrûtiyet perdesini birden depreşip feverân ile yırtacağını yazar.
Prens Sabahaddin’in ithal “adem-i merkeziyet” fikrinin, idârî hüviyette kalmayacağını, Birinci Dünya Savaşında görüldüğü gibi ecnebilerin parmak karıştırmalarıyla tefrikayla iftirakı azdıracağı ferâsetli tesbitini yapar.
Sözkonusu Osmanlı unsurlarının, bilhassa bin sene inanç birliği içinde birlikte yaşamış ve yanyana cihad edip İslâm uğruna bir milyar şehid vermiş Türklerle beşyüz bine yakın şehid vermiş Kürtlerin diğer Müslüman unsurlarla teşkil ettikleri “Osmanlılık” denilen mensubiyet bağının ve meşrûtiyetin sağladığı hak ve hürriyetler perdesinin istismarla yırtılıp aşılmasının vahâmetini anlatır.
“Adem-i merkeziyet”in, “muhtariyet”e (özerkliğe, eyâletlere), ardından “istiklâliyet”e, sonra “tavâif-u mülûk sûretini giyen” diye tâbir ettiği ülkenin ayrı ayrı devletçiklere bölünmesiyle bölünüp parçalanması felâketi fitnesine sürükleyeceğini nazara verir.
Bediüzzaman’a göre bu vaziyet, “menâfi-i umûmî” diye tâbir ettiği milletin umumî ve millî menfaati mizânıyla tartılsa öyle bir büyük günâh olur ki, hürriyetteki “hasene-i uzma”ya büyük maslahata, iyiliğe ve hayra eşit, belki ağır gelir.
“İFTİRAK” FİTNESİNE ZEMİN HAZIRLAMA!
Bediüzzaman’ın bu ikazları, bugün çoğu yabancı servislerin hâriçten üflenen ifsad şebekelerinin ve bozguncu lobilerin dünün “muhtariyeti” yerine bugün DTP’nin “federasyon raporu”ndaki “İskoç modeli” gibi çeşitli “proje”ler perdesinde, adı konmamış “özerklik”ten ve “otonomi”den başlayıp ülkenin 23 eyâlete bölünüp parçalanması plânına karşıdır.
Bunun içindir ki demokrasi ve özgürlüklerin, “adem-i merkeziyet”le sağlanamayacağı; tam tersine bunun dün “muhtariyet” denilen “özerklik”le önce “eyâlet sistemi”ne, ardından bağımsız devlet talebine ve sonra da “ecnebi projesi” olan “tavâif-u mülûk”a götürüp vatan ve milletin birlik ve bütünlüğünün parçalanacağını peşinen bildirir.
“Eyâlet sistemi”ne kapılar açmanın, Peygamberî tâbirle “asâbiyet-i cahîliye” denilen onüç asır evvel ölmüş ırkçılığı-kavmiyetçiliği yeniden diriltmekle “fitneyi ikaz etmek (uyandırmak)” olduğunu ihtar eder.
Bunun çâresinin, “serbesti-i inkişâf” dediği gelişme ve kalkınma özgürlüğünün birlik ve beraberlik içinde topyekûn milletle beraber Kürtlerin ve bütün vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin teminiyle gerçek bir demokratikleşme ve özgürlükler olduğunu beyân eder.
(Sebilürreşad, 4 Mart 1336 (17 Mart 1920) Eski Said Dönemi Eserleri, 108-109)
Bediüzzaman’ın bu beyânları bugün daha da önem kazanmakta…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.