İngiltere'de Şeriat tartışmaları
İngiltere Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Dr. Rowan Williams’ın, Müslümanlara isteklerine bağlı olarak medenî hukuka taalluk eden Şeriat hükümlerini uygulama hakkının verilmesi gerektiğini söyleyeli iki haftadan fazla oldu..
İngiltere karıştı. İngiliz hükümeti bu talebi “Kabul edilemez” olarak nitelendirdi. İngiliz basını ise sert eleştiriler yaptı. Hâlâ da ortalık durulmuş sayılmaz. Kısa süre içinde bu mesele dünyanın gündemine de girdi. Müslüman azınlıklara sahip Batılı ülkeler tedirgin oldular.
Olayı uzaktan izliyordum, ama, Başpiskopos’un Müslümanlara yönelik bu haklı talebinin bu kadar gürültü meydana getirmesi ve adama yönelik çok sert bir kampanyanın yürütülmesi, ister istemez konuya daha yakın ilgi duymamı gerektirdi. BBC’nin Radyo 4’te Başpiskopos’la yaptığı röportajı iki kez dinledim. (http://www.bbc.co.uk/radio4/news/wato/ram/wato_20080207.ram)
Başpiskopos’a, İslâm’ı da direkt töhmet altında bırakan çok acımasız sorular yöneltiyorlar. “İslâm Şeriatı’nda hırsızın elini kesme, zina eden insanları recm etme cezaları var. Bunlar, demokrasi ve insan haklarıyla örtüşmez!” diye târizde bulunuyorlar.
Dr. Rowan Williams’ın Şeriat hakkında kabul edilemeyecek bazı sözleri de var elbet. Ancak, genel mânâda söylediği bir hakkın tesliminden öteye gitmez. özetle, Müslümanlar adına şu haklı talepleri gündeme getiriyor:
Müslümanlar, kendi iç meselelerinde, özellikle de evlenme ve boşanmayı, miras dağılımını öngeren bazı finans meselelerini düzenleyen medenî hukukta inandıkları dinin hükümlerine göre hareket edebilmeli; bu, kanunî bir hak olarak kendilerine verilmelidir.
Kamusal alanda devletin tek hukuk sistemi vardır, bu tartışılmazdır. Ama bu tek hukukun sağladığı imkânlar dahilinde zaten yürürlükte olan farklı dinlerin farklı uygulamaları, medenî hukukta olduğu gibi, kanunen de tanınmalı. ‘De facto’ bir durumun resmî bir kabulünden başka bir anlama da gelmez bu.
Müslümanları, İngiliz devletine sadâkatle kendi kültürlerine sadâkat arasında bir tercihe zorlamamalıyız. Hem devlete sâdık olsunlar, hem de kendi kültürlerine, diyor.
Başpiskopos, Şeriat’ın Suudi Arabistan ve bazı ülkelerin uygulamalardaki şekliyle algılanmasının bir zaruret olmadığını, kimi yerlerde dinî hükümlerle yerel kültürlerin iç içe geçtiğini, İslâm ulemâsının farklı hükümleri farklı yorumlamaya tabi tuttuğunu, bu yüzden de bazı ülkelerdeki kötü uygulamaların emsal teşkil etmeyeceğinin altını çiziyor.
İslâm Şeriatı ile Batılı insanın kafasında üretilmiş şeriat imajının aynı olmayabileceğini anlattıktan sonra da, Ortodoks Yahudilerin kendilerine has mahkemelerinin olduğunu, bunu, İngiliz sisteminin onayladığını, dolaysıyla da bunlara tanınan bu hakkın Müslümanlara da tanınması gerektiğini söylüyor. Sözün özü, Başpiskopos’un talep ettiği Şeriat hükümleri sadece medenî hukukla alakalı olanlardır.
İnsaf ve vicdan sahibi birisinin kendisi için istediklerini başkaları için de isteme tutarlılığıdır bu. Bu yaklaşımdaki gâyenin de ülkelerinde yaşayan Müslüman azınlığın yaşamlarını kolaylaştırmak olduğunu söylüyor.
Gelen tepkilerin içerik ve yekûnüne baktığımızda, bu tür bir talep Türkiye’de yapılsaydı eğer, meydana gelecek tepkilerin yanında devede kulak kalırdı elbet. Dr. Williams’ı destekleyenler de yok değil. Verdiği demeç ve röportajlarını incelediğinizde Müslümanların bu hakkını birçok Müslümandan daha iyi müdafaa ettiğini de söylemeliyim.
Şimdi, Müslüman ülkelerde yaşayan Hıristiyanlar, kendi dinî inançlarına göre evlenip boşanmıyorlar mı? Bu da yaşadıkları ülkenin kanunlarını ret anlamına gelmiyor zaten. Kaldı ki, Mısır gibi ülkelerde Hıristiyanların medenî hukuka dair kendi mahkemeleri dahi var. Malezya’da aynı haklar; Budistlere, Hıristiyanlara ve Hindulara da tanınmıştır.
Meseleye Türkiye’nin yakın tarih perspektifinden bakanlar anlam vermeye zorlanıyor. Hâlbuki gâyet basit ve doğal bir talep bu.
İslâm’ın tarih tecrübesi, bu hakkın, gayrimüslimlere, ilâhî bir hak olarak en başından beri teslim edildiğini gösterir. Uzağa gitmeye bile gerek yok, sadece Osmanlı tecrübesi bile bunu ayan beyan ortaya kor. Aynı dine inanmayabiliriz, ama herkes özel alanında kendi inaçlarına göre yaşayabilir.
Bu meyanda Müslümanlığın ötekine yaklaşımı; “ötekinin asimile edilmeden, kimliğini ve inaçlarını, kültürünü koruyarak yaşamasını” gerektirir. Müslümanlar da Batı’dan sadece bunu istiyor, başka bir şey değil. Başbakan Tayyip Erdoğan geçenlerde yaptığı Almanya ziyaretinde, “Türklerin Alman toplumuna entegrasyonunu destekliyoruz, lâkin, asimilasyonuna karşıyız” demişti. Kimliği oluşturan dinî ve kültürel pratikler muhafaza edilmeden asimilasyonun önüne geçmek mümkün müdür?
Başpiskopos Williams, tek hukuk adına yapılan yanlış bir uygulamaya dikkat çekmiş, seküler zihin yapısının ezberini bozmuştur. Rahatsız olanların, tepki verenlerin asıl dertleri ezberlerinin bozulmasıyla alakalıdır. Hem de Anglikan Kilisesi’nin en yetkili kişisi tarafından
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.