Ramazan bitti, amma vazifelerimiz bitmemiştir IV
Takva, yalnızlıkta, toplum içinde, belâ ve musibet anında, bolluk ve refahta, yokluk ve darlıkta, sağlık ve hastalıkta, hasılı her durumda ALLAH Teâlâ'ya karşı saygılı olmak, sürekli uyanık, dikkatli ve şuurlu bulunmaktır. Bütün hallerde takva esas alınmalıdır.
Böyle bir duygu ve halin sonuçları ise, yüce kitabımızda: ALLAH Teâlâ'nın dostluğu, ilahî övgü, ALLAH Teâlâ'nın yardımına ulaşmak, sıkıntılardan kurtulmak ve beklenmedik yerlerden rızka kavuşmak, amellerin ıslahı ve günahların bağışlanması, ilahî muhabbet, ALLAH Teâlâ katında makbuliyet, ölüm anında müjde, cehennemden kurtuluş ve nihayet cennette temelli mutluluğu buluş olarak belirtilmektedir.
ALLAH Teâlâ'nın, gazabından sakındırması ve Hz.Peygamber (S.A.V.)efendimizin: "Nerede ve nasıl olursan ol, ALLAH Teâlâ'ya karşı saygılı bulun" tavsiyesi, Müslümanları bu güzel sonuçlara davet etmektir. Böylece Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz, Mü'minleri:
"... Gerçekten ALLAH Teâlâ, üzerinizde gözetleyicidir." (Nisa Sûresi: 1)
Âyet-i kerimesinin mânâsına uygun davranmaya çağırmış olmaktadır. Zaten takva, onun tabii sonucu ilahi murakebe altında olduğu bilinci ile hareket etmekten ibaret değil miydi?
2- İşlenen haramların ardından hemen tevbe-istiğfar etmek, iyilik yapmak.
Takva, günah işlemeye, günah işlemek takva sahibi olmaya engel olmadığı için, insanlık gereği işlenecek günahların peşinden iyilik yapmak, o hata ve günahın sonuçlarını ve hatta bizzat günahın kendisini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Zira ALLAH Teâlâ, iyiliklerin kötülükleri giderdiğini (Bak. Hûd Sûresi: 114) ve hatta iyiliklere tebdil ettiğini (Bak. Furkan sûresi: 70) haber vermiştir.
Bu da murakabe şuurunun olumlu bir başka neticesidir. İyiliğin hatayı iyiliğe dönüştürmesi veya hiç değilse, kötülüğün sonuçlarının ortadan kaldırılması, hiç hata işlememesinin mümkün olmadığı dünyamızda, kötülüklere karşı müsamahasız olmayı öngörmek ve öğütlemek demektir. Günahların ve kötülüklerin tortularını, işlenen iyiliklerle dezenfekte edebilmek gerçekten çok büyük bir imkan ve şanstır.
Hayır vesilesiyle ALLAH Teâlâ'nın günahı yok etmesi, hem kişinin kalbinden günahın lekesini silmesi, hem de kişinin amel defterinin günah sayfasından, günahı silmesi şeklinde gerçekleşir. Kişinin her ikisine de ihtiyacı var. Çünkü günahlardan hasıl olan lekeler çoğalarak kalbi tamamen kaplayıp karartabilir.
Mü'min büyük-küçük bütün günahı ciddiye alıp, tevbe, istiğfar, sadaka ve namaz gibi amellerle ondan kurtulma ve temizlenme gayretinde olmalıdır. Unutulmamalı ki: "Her bir günah içinde, küfre giden bir yol vardır. Şu hadis-i şerif ile dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ebu Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu:
"Mü'min bir kul; bir hata yaptığı, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta, siyah bir iz vurulur, işlenir. Eğer kul, o hatayı, o günahı işlemekten el çeker, kendini uzaklaştırır, istiğfar eder ve tevbe ederse kalbi, o iz pasından cilâlanır, parlatılır, leke silinir. Eğer bunu yapmayarak günahı işlemeye dönerse, hatalara devam ederse, o siyah nokta arttırılır, büyütülür. Öyle ki bütün kalbini kaplar, istilâ eder. İşte ALLAH Teâlâ'nın:
"Hayır! Gerçek öyle değil. Bilâkis, onların kazanmakta oldukları, işleye geldikleri günahlar, haramlar kalplerini kirletmiş, paslandırmıştır." (Mutaffifin sûresi: 14)
Ayet-i kerimesinde zikrettiği "Rân" budur."(13 Tirmizi, Tefsir, No: 3334, İbn-i Mace, Zühd: 29, Ahmed b. Hanbel, 2/297)
Bu Mutaffifin suresi, 14. Ayet-i Kerime kafirler hakkındadır. Ancak Mü'min kişi günah işlemek suretiyle kalbinin kararması ve günah işlemeye devam etmesi yüzünden kalbinin kararmasının fazlalaşması bakımından kâfirlere benzer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.