Selam
Hatıralar, ne kadar da esrarlıdır. Nerede, ne zaman, hangi vesileyle bir sabah güneşinin pencerenizden girmesindeki huzur veya bir akşam güneşinin ufuktan ağır ağır çekilirken içinizde bıraktığı yalnızlık duygusuyla sizi yoklayacağı bilinmez. Oysa siz onu unuttuğunuzu sanmıştınız. Apansız bir sevinç veya buruk haliyle zihninizi doldururlar. Yaşarız, unuturuz, günü gelince hatırlarız. İyi ki unutmalar var. Yoksa bu ağırlığı kaldıramazdık. İnsan, kelimesinin nisyan kökünden geldiği malumdur. Hafıza-yı beşer, nisyan ile maluldür.
Küçükken, pek küçükken babamın yol üzerinde sohbet eden birilerini gördüğünde onlara selam vermesini hiç anlamazdım. Belki de o yaşlarımda şöyle düşünüyordum: Babam elin adamlarına neden selam veriyor?
Bilmiyoruz, bizim Adana’ya yolumuz düştükçe Asri Mezarlıkta’ki kabrine gidip selam vermemiz dışında bir selam aldığı oluyor mu? Geçtiğimiz Ramazan Bayramı bizi bu yeni dünyada en fazla hüzünlendiren hususlardan biri de o oldu. İstanbul’da ayrıca bayramlarda bilhassa ziyaret ettiğimiz aile büyüklerimiz var. Onlar orada mahzun kaldılar diye kederlendik.
Elazığ, Adana, İstanbul.. vatan toprağına sevdiklerimizi günü gelince bırakmışız. Dedem, babamın babası -ki ikisinin de ismi Mustafa- Sarıkamış, Çanakkale, İstiklal Harbi veya o dönem harplerinden birinin şehidi. Dayısı ise 1910’da Harput’tan Amerika’ya ilk gelen kafilede. Buralarda vefat etmiş.
Sonradan öğrendik ki babam, tanıdık tanımadık kim olursa olsun karşılaştığı herkese selam vermekle doğrusunu yapıyormuş.
Çünkü.
-Selamı yayınız!
Bir Peygamber buyruğuydu. Sevgili Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- selamı yayarak barışı, dostluğu, muhabbeti, görgüyü yayıyordu.
Hollanda’da da Amerika’da da bundan dolayı sıkça babamı hatırladım.
İlkin Amsterdam’da yaşadık. Hastaneye girip çıkıyoruz. Asansörde, koridorda ve her yerde kim olursa olsun hatta çocuklar bile selam vermekteler. Hoşunuza gitmemesi mümkün mü? Hele acılar içindeyseniz. Ama bu yalnızca bize karşı değildi. Herkes, herkese böyle davranıyor, fakat mutlaka güler yüzle hitap ediyordu.
Bunun on katını Amerika’da yaşamaktayız. Asansörde, katta, yolda karşılaştığınız herkes selam vermekte. Hatır sormakta. Bugün nasılsınız? Veya her şey yolunda mı? demekte. Ve en ufak bir harekette özür dilenmekte. Sanki güler yüz kursu almış gibiler. Bizde ise özür dilemek yerine tabancaya sarılmak daha kolay geliyor.
Güzel huylar, niçin analarımızdan babalarımızdan bu tarafa gelmedi?
Kim, bizi asık suratlı yaptı?
Aile mi, mahalle mi, mektep mi, iş yeri mi?
Neden karşımızdakine bir selamı çok görüyoruz? Neden yolda karşılaştığımız, merdivende burun buruna, asansörde yüz yüze geldiğimizle göz göze de gelmemek için başımızı ya öne düşürüyor veya yana çeviriyoruz?.. Peygamberler Peygamberi, “herkese güler yüz gösterin!” ve “selamı yayın!” ve “ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim” buyurdukları halde kim vazifesini yapmadı, ebeveyn mi, imam mı, muhtar mı, öğretmen mi, patron mu, parti lideri mi, kitap mı, sinema mı, gazete mi, televizyon mu?
Kim?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.