Kanı durdurmak

Kanı durdurmak

Akan kanı durdurmak ve anaların gözyaşını dindirmek… Hükümetin, yavaş yavaş kapatma sinyalleri vermeye başladığı son “açılım”ı başlatırken en çok kullandığı söylemler bunlardı. Aslında bunlar herkesin ortak dileği, ama nasıl olacak?

Burada hem dağdakileri indirmek, hem de örgüte yeni katılımları önlemek için artık şimdiye kadar uygulananlardan farklı strateji ve söylemlere ihtiyaç duyan devlete, hem de vaktiyle “devlet adına” yapılan haksız uygulamaların mağdur ettiği kesimlere düşen görevler var.

Meselâ devlet, örgütte hızlandığı söylenen çözülmeyi hızlandırmak ve dağdan inmek için fırsat kollayanları teşvik etmek adına, en azından şu dönemde askerî operasyonları askıya alsa, örgüte karşı verdiği mücadelede yenildiğini mi göstermiş olur, yoksa büyüklüğünü mü?

Bu mücadelenin mağdurları ise iki kesimden oluşuyor: şehitlerin ve teröristlerin aileleri.

Evlâtlarını kurban vermiş olan bu aileler ve bilhassa anneler, birbirinin acısını en derin şekilde anlayıp hissedebilecek ve paylaşabilecek durumda olan insanlar. Onların, “Artık bu kan dursun, çocuklarımız ölmesin, anneler ağlamasın” talebiyle ortaya koyacakları ortak bir irade ve inisiyatif, çözüm ikliminin oluşmasına en büyük katkıyı sağlar.

Onun içindir ki, çözümü istemeyenler, bu yöndeki girişimleri sabote edip boğmak ve bilhassa şehit ailelerinin acısını istismar ederek olayı sonu gelmez bir kan dâvâsına dönüştürmek için yoğun şekilde çaba sarf ediyorlar.

Her şehit cenazesinde veya askerî törende tekrarlanan “kanı yerde bırakmama, son terörist yok edilinceye kadar mücadeleyi sürdürme” söylemleri de bu çabalara güç veriyor.

Ama Türkiye’nin bu meseleyi daha sakin bir tavırla, hassas duyguları dikkate alan, ama çözüm arayışlarını onlara kurban etmeyen sağduyu bir yaklaşımla ele alması lâzım.

Bediüzzaman’ın “zulüm görmüş, kin bağlamış, (…) af ve istirahat-ı umumiyeyi fikr-i intikamına yediremediğinden herkesin asabına dokunduran” tavra yönelik eleştirileri (Münâzarât, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 229-30), işin bu cihetine ışık tutan önemli bir mesaj içeriyor ve “kana kan, intikam” mantığıyla bir yere varılamayacağını ifade ediyor.

Yine Said Nursî’nin, ölümle sonuçlanan hadiselerde, geride kalanlara yaptığı tavsiyeler de bu bağlamda özel bir önem kazanıyor:

“Birisi birisinin kardeşini veya bir akrabasını öldürmüş. Bir dakika intikam lezzetiyle bir katl, milyonlar dakika hem kalbî sıkıntı, hem hapis azabını çektirir ve maktulün akrabası dahi intikam endişesiyle ve karşısında düşmanını düşünmesiyle, hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçırır. Hem korku, hem hiddet azabını çekiyor. Bunun tek bir çaresi var. O da, Kur’ân’ın emrettiği ve hak ve hakikat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan barışmak ve musalâha etmektir.

“Evet, hakikat ve maslahat sulhtur. Çünkü ecel birdir, değişmez. O maktul, her halde ecel geldiğinden daha ziyade kalmayacaktı. O katil ise, o kaza-i İlâhiyeye vasıta olmuş. Eğer barışmak olmazsa, iki taraf da daima korku ve intikam azabını çekerler. (…)”

Bahsin devamındaki şu cümleler, terör belâsının kurbanları için bilhassa önemli:

“Eğer o katl, bir adavetten (düşmanlıktan) ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise, çabuk barışmak elzemdir. Yoksa o cüz’î musîbet büyük olur, devam eder. Eğer barışsalar ve öldüren tevbe etse ve maktule her vakit duâ etse, o halde her iki taraf çok kazanırlar ve kardeş gibi olurlar.” (Sözler, s. 247-8)

Böyle bir barış ve musalâha, evlâtlarını kurban vermiş olanlar için elbette çok acı ve hazmı zor birşey. Ama “Ben yandım, başka analar yanmasın” sözündeki derin şefkati yüreklerinde paylaşan analar başta olmak üzere, vicdan ve sağduyu sahibi herkes, Bediüzzaman’ın bu ifadelerinde telkin edilen insanî ve vicdanî dersleri almaya ve vermeye hazır olsa gerek.

Hem akan kanı durdurup bu işin kör bir kan dâvâsına dönüşmesini engellemek, hem adaletten ilânihaye kaçmaları imkânsız teröristlere dahi gerçek anlamda pişman olup tevbe etme fırsatı tanıyan eşsiz bir insanlık dersi vermek, hem de bu kanlı kısır döngüden kirli kazançlar sağlayan iç ve dış mihrakların kurduğu tuzakları bozmak adına…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi