Ana adı devlet baba adı rüşvet!
- Lütfü Bey; Uluslararası Şeffaflık Enstitüsü son raporunda 180 devlet arasında en fazla rüşvete, yolsuzluğa bulaşan üç devletin Burma, Somali ve Türkiye olduğunu açıkladı. Uygun görürseniz bu haftaki sohbetimize bu konudaki görüşlerinizi alarak başlayalım mı?
- Bizimkinin ana adı devlet, baba adı rüşvet! Maalesef rüşvet bizim devlette bir türlü önü alınamayan bir illet. İşte bugünlerde Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’un Hava Kuvvetleri’ne ait bir arazinin satışı için 2,5 milyon dolarlık rüşvet pazarlığı yaptığı yazılıp çiziliyor. İşte bugünlerde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ın en büyük uyuşturucu kaçakçılarıyla çıkar ilişkisi içinde olduğu yazılıp çiziliyor. İşte 25 Eylül 2009 tarihli Milliyet’teki yazısında Metin Münir, Türkiye’ye silah satan ABD ve İsrail şirketlerinin bazı üst düzey subaylarımızla işbirliğini anlatmak için “ABD ve İsrail yıllardır Hava Kuvvetlerimizin personelini ABD ve İsrail’e götürüp getirir” cümlesini kullanıyor. Ve işte tam bu noktada uçak alımlarında dünyanın bilinen en büyük rüşvet hadisesi olan Lockheed rüşvet skandalını hatırlatmamız gerekiyor. Malumunuz ABD’deki Lockheed uçak şirketinin, ürettiği askeri uçakları satmak için, dünyadaki çeşitli devletlerin bürokratlarına rüşvet dağıttığı ortaya çıkmıştı. Dünyadaki bütün ülkeler, bu uçak şirketinden rüşvet alan bürokratları, paşaları yargılamıştı. Maalesef sadece Türkiye rüşvetçi bürokratları, paşaları yargılamamış, bu rüşvet olayının üzerini kapatmıştı. Hal böyle olunca dünyanın en saygın dergilerinden TIME’ın “Dünyanın en zengin generali bir Türk generali” diye kapak yapması ve Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’yı dünyanın en zengin generali olarak ilan etmesi normal değil mi? Hal böyle olunca dünyanın saygın yayın organlarının, “Dünyadaki en zengin bürokratlar Türkiye’de” diye yazması normal değil mi? Sadece maaşla dünya çapında bir zenginliğe ulaşılabilir mi? Bakın bir araştırmaya göre, Türkiye’de en pahalı mücevheratlar en çok Ankara’da satılıyor. Oysa Ankara’nın bir memur kenti olduğu biliniyor. Peki memur maaşlarıyla, bürokrat maaşlarıyla böylesine pahalı mücevheratlara nasıl sahip olunabiliyor? Yoksa Ankara sadece Türkiye’nin değil de rüşvetin de başkenti mi?
BURNUNU KIRAMAZSAN BURNUNU SOKAR!
- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Kürt sorununu biz çözemezsek başkaları gelip çözer” diyor. Onun bu sözlerini nasıl yorumlamak gerekiyor?
- Emperyalistlerin burnunu kıramazsan, emperyalistler senin iç sorunlarına burnunu sokabilir! Bağımlılık zincirlerini kıramazsan, bağımlı oldukların sana dayatmalarda bulunabilir. Şu gerçektir ki, ülkemiz 60 yıldan beri başkalarına borçlandırılmış, başta ekonomik olmak üzere bağımsızlığı elinden alınmış bir ülkedir. Bu konuda suçlanması gerekenler de 60 yıldan beri ülkemizi başkalarına bağımlı hale getirenlerdir. Mesela Kürt sorunu İran’da da var; ama İran Cumhurbaşkanı, “Kürt sorununu biz çözemezsek başkaları gelip çözer” diye konuşmuyor. İran iç işlerine başkalarının karışmasına asla müsaade etmiyor. Hatta ABD’si, AB’si İran’a bir şey dayatacak olsa, İran bunların topuna birden meydan okuyor. Çünkü İran bağımsız bir ülkedir. Ne ekonomik, ne askeri anlamda emperyalistlere bağımlı bir ülke değildir. Bu konuda başka örnekler de verilebilir. Mesela Küba Devlet Başkanı, “Sorunlarımızı biz çözemezsek başkaları gelip çözer” der mi? Mesela Venezüella Devlet Başkanı, “Sorunlarımızı biz çözemezsek başkaları gelip çözer” der mi? Mesela Kuzey Kore Devlet Başkanı, “Sorunlarımızı biz çözemezsek başkaları gelip çözer” der mi? Bu ülkeler kendi iç işlerine başkalarının karışmasına müsaade eder mi? Örneklerimizi daha da çeşitlendirelim. Örneğin Çin’e gelelim. Çin Devlet Başkanı, “Uygur sorununu biz çözemezsek başkaları gelip çözer” dedi mi? Nitekim Çin, “Bu bizim iç sorunumuzdur” deyip, bu soruna başkalarının karışmasına müsaade etmedi. Bırakın Çin’i, eğer bizim Cumhurbaşkanlarımızın da İran, Küba, Venezüella, Kuzey Kore Cumhurbaşkanları gibi konuşmasını istiyorsak, önce ülkemizi ekonomik olarak, askeri olarak başkalarına borçlu ve dolayısıyla da bağımlı durumdan kurtarmamız gerekmez mi?
ÇIPLAK HANIMLAR PARTİSİ!
- Müjde Ar, Tuğba Özay gibi çıplaklığıyla ünlü oyuncuların, mankenlerin çoğunun CHP’li olması dikkat çekiyor. Bakanlık da yapmış Ercan Karakaş adlı CHP’li bir politikacıyla evli olan Müjde Ar, filmlerinde ha bire çıplak bedenini sergilemesinin yanında televizyonlarda da müstehcen konuşmalar yapıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
-Korkarım bu hanımlar yüzünden CHP’nin adı ÇHP’ye çıkacak! Halk bu partiyi, Çıplak Hanımlar Partisi olarak adlandıracak! Ya da halk kendi arasında konuşurken CHP’nin adı geçtiğinde, “Ha şu çıplakların partisi mi” diyecek! Oysa CHP gibi kendisine “sosyal demokrat” diyen, hatta “solcu” diyen partilerin çıplakların değil, baldırı çıplakların partisi olması gerekir! Baldırı çıplakların, yani yoksulların, ezilenlerin partisi olması gerekir. Nitekim dünyada solcu partiler denince akla baldırı çıplakların, yani yoksulların, ezilenlerin partileri gelir. Ama Türkiye’de CHP denince akla Müjde Ar gibi, Tuğba Özay gibi çıplaklar geliyorsa, bu CHP eliyle solculuğa indirilmiş en büyük darbelerden biri değil midir? Türkiye’nin geçmişten gelen solcu geleneğine de CHP eliyle indirilmiş en büyük darbelerden biri değil midir? Bakın geçmişte Türkiye’nin en büyük sol örgütlerinde yer alan sosyalist hanımlar, vücut hatlarını belli eden kıyafetlerle bile dolaşamazlardı. Vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde giyinmeyenler kınanırlar, dışlanırlardı. Bir vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde giyinen sosyalist hanımlara bak; bir de neredeyse üzerlerine hiçbir şey giymeyen Tuğba Özay gibi CHP’lilere bak! Bir baldırı çıplakları savunan sosyalist hanımlara bak; bir de Müjde Ar gibi çıplaklığa methiyeler düzen CHP’lilere bak! İşte budur gerçek solcularla CHP’li Müjde Ar, Tuğba Özay gibi sahte solcular arasındaki fark. İşte CHP’li Müjde Ar, televizyonlara çıkmış, çıplaklığa methiyeler düzüyor. “Sadece bol bol seviştiğim filmlerde çıplak değildim; evimde de camları açıp, perdeleri açıp çıplak dolaşıyorum” diyor. Hatta seksi konuşmalarının boyutunu çok daha ötelere vardırıyor. O bu konuşmalarıyla, görüntüleriyle sadece birilerinin içini eritmiyor, asıl CHP’yi için için eritiyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.