Bindikleri dalı kesenler
çocukluğumuzda, büyüklerimizin sık sık söyledikleri bir söz vardı. “Akıllı düşman, akılsız dosttan evladır” derlerdi.
O zaman bu sözden pek bir şey anlamazdık. Yıllar geçtikçe doğruluğunu anladık. çok şükür kimseye düşman değiliz. ülkemizde yaşayan bütün vatandaşlarımızın, en sivri uçta olanlarına kadar, herkesin barışıp kucaklaşmasından yanayız. Buna rağmen yukarıdaki sözün hikmetini daha yeni yeni anlamaya başladık.
Şahsen düşmanımız yok amma... Görüyoruz ki, halkımızın millî ve manevî değerlerine düşman olanlarda zerre kadar akıl yok. Dostlarımız da pek akılsız değiller amma... Yine de kutsal değerlerimize saldıranların sözlerini büyük bir keyifle manşetten veren malûm medyanın gazetelerini alıyorlar, televizyonlarını izliyorlar. Ben yine de akıllı düşman, akılsız dost sözünden çok yararlanıyorum. Bakıyorum; o akıllılar kime saldırırlar, neyi kötülerler, hangi olayı beğenirlerse... Ben tam tersini yaparım. Ve sonra bakarım ki % 100 isabetli davranmışım. Lâfı fazla uzatmadan asıl konuya geleyim.
Bu günlerde akıllılara bir hal oldu. Kaçak bir suçlu gibi, durup dururken, kendi kendilerini ele veriyorlar. Bir süre önce, Demokratik Toplum Partisi’nden (DTP) birtakım adamlar çıktı. Kürtlerin İslâmiyet’i kabul etmekle çok yanlış yaptıklarını; Kürt halkının (ateşe tapan) Zerdüşt dininden geldiğini söylemişlerdi. Biz o zamana kadar Kürt kardeşlerimizi uyarıcı çok yazılar yazmıştık. Kürtlerle tarih boyu hiçbir meselemiz olmamıştır. Beraber yaşamış, beraber ölmüşüz, Türkiye Cumhuriyeti de dahil, birlikte devletler kurmuşuz. Birbirlerimizden kız alıp kız vermişiz. Akraba olmuşuz. Onlarla etle tırnak gibiyiz. Biz ayrılamayız. îmanlı Kürt halkı, dünya yıkılsa, bu dinsiz imansız Marksistlerin peşinden gitmez, demiştik. Bu yazılarımızın ne derece etkili olduğunu test etmemiştik.
Ne zaman ki bazı aklı evvel DTP’liler ortaya çıktılar. Yukarıdaki zırva sözleri söylediler. ‘Biz Müslüman değiliz’ diyerek, dindar Kürt kardeşlerimizden kopuk ve hatta onların inançlarına düşman olduklarını açıkça itiraf ettiler. İşte o zaman dananın kuyruğu koptu. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden binlerce telefon, yüzlerce mektup aldım. İstanbul’da da nice Kürt kardeşlerimin VAKİT gazetemize ve bizlere dua ettiklerini kendi ağızlarından dinledim. Akıllı Marksistlerin(!) sözleri, Kürt kardeşlerimizin gerçeği görmelerine vesile olmuştu. Şimdi bir de yemin kaçağı, emekli bir general çıkmış. O da Türklerin Müslüman olmadıklarını, Şaman dinine mensup olduklarını söylüyor.
Görülüyor ki yemin kaçkını bu asker eskisi, tarihi de okumamış. Türklerin silah zoruyla değil, kendi istekleri ile İslâmiyet’i kabul eden tek millet olduğunu, bütün dünya tarihlerinin yazdığını da bilmiyor. Binlerce yıl devam eden, hâlâ da etmekte olan Haçlı Savaşlarına karşı çıkanlar Türkler değil miydi? Ceddimiz Yavuz Sultan Selim, o güne kadar camilerde okunan hutbeyi değiştirmedi mi? Halifeler için kullanılan Hakimül Harameyn (Mekke ve Medine’nin Hâkimi) sözlerini yasaklamadı mı? “Biz Mekke ve Medine’nin hâkimi değil, hadimiyiz. Yani hizmetkârıyız” demedi mi?
Bugün askerlerimiz, ‘Allah Allah!’ diye hücuma kalkmıyor mu? Vatan ve milleti için canını feda etmiyor mu? Biz onlara şehit demiyor muyuz?
70 milyonun içinde Şamanizmin haşa yer ve gök tanrısı uğruna can verecek bir tek insan çıkar mı? Analar babalar evlatlarını batıl bir inanç için ölsünler diye askere yollar mı? Türklerin Şaman olduğunu söylemek, milletimize en büyük düşmanlık, hakaret ve hatta hıyanet değil mi? Bu adam ne biçim asker ki, Ramazan iftarlarında, birliklerin komutanlarına uyarak hep bir ağızdan “Vatanımız, milletimiz var olsun; Yüce Tanrı’ya hamdolsun! Afiyet olsun!” diye dua ettiklerini hiç duymamış.
Emekli askerlerin uluorta konuşmalarını yasaklayan, böylece ulusumuzu rahatlatan, halkımızı darbe îma ve tehditlerinden kurtardığı için, halkla devleti barıştırmış olduğu için çok dua alan, sayın Genelkurmay Başkanımıza saygıyla arz ediyorum!