2010'a doğru
Domuz gribi, hafta sonunda hâlâ gündemin başındaki yerini korudu. İsteyen aşı oluyor, istemeyen olmuyor, her ikisi için de bir müeyyide yok. Bu kadar basit bir tercih, manşetlere çıktı.
Katkılı besinler de gündemde. Dünyamızda fazla nüfus faktörünün insanlığa getirdiği bir konu. Bin yıldır saf şekilde yediğimiz maddelerin önce hormonlaştırılıp, sonra katkılaştırılması, şüphesiz doğayı zorlayan olumsuz bir göstergedir.
Bunlar, tıpkı finans krizi gibi dışarıdan Türkiye’ye gelen milletlerarası dertler. İç politika ile ilgisi yok! mu diyorsunuz? Çok yanıldınız.
Türkiye o derecede politize oldu ki, hiçbir olay, hiçbir gelişme, politika dışı değil. Her türlü olay ve gelişme, ne kadar siyaset dışı sayılırsa sayılsın, ne derecede dışarıdan ithal olursa olsun, iktidar ve muhalefet partilerine ne ölçüde oy kazandırır veya kaybettirir hesabına sokuluyor. Hem partilerce, hem medyaca, hem ilgilenen makamlar ve kişilerce...
Yerli problemlerimiz, olanca yoğunlukları ile devam ediyor: Başta Ergenekon, ıslak veya kuru imza, PKK, Kürt açılımı... Meselâ Ergenekon, bir buçuk yıl sonraki genel seçimleri etkileyebilecek önemdedir. Ama bu müddet içinde sona ereceği çok şüphelidir. Şu halde seçmen, Ergenekoncu veya karşıtı kimliğiyle oyunu kullanacaktır. Yüksek mahkemelerin sürpriz kararları da etkilidir. DTP’nin kapatılması davası gibi...
Cumhurbaşkanının halkoyu ile seçilmesi, yeni bir faktör oluşturarak ağırlığını gösterecektir. Asker veya bürokrat cumhurbaşkanı tipi tamamen geçmişte kalacak, politikacı bir cumhurbaşkanı seçilecektir. Hemen hemen yarı başkanlık sistemi bahis konusudur. Hâsılı çok yaklaştığımız 2010’lar Türkiyesi, yeni bir rejime oturmuş olacak, buna uygun yeni bir anayasa ile Avrupa Birliği standartlarına erişecektir. Bu çizginin oluşum sancılarını yaşıyoruz. Biz böyle görüyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.