Kandil sönmedi, Güneş'in başına çuval geçti!
- Lütfü Bey; PKK’yı üreten Kuzey Irak’taki bataklıkların kurutulması amacıyla Türk Ordusu’nca başlatılan harekat, daha bataklıklara bile ulaşılmadan ani bir kararla bitirildi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
- “Güneş Harekatı” adı verilen bu harekat başlarken açıklanmıştı ki, PKK’nın yuvalandığı Kandil Dağı ana hedefti. Kandil söndürülecekti! Ama Kandil söndürülemedi! Buna karşılık ani bir kararla “Güneş Harekatı” bitirildi. Yani Güneş karardı! çünkü Güneş’in başına çuval geçti! öyle ya, bu da ABD’nin başımıza bir başka çuval geçirme hadisesi değil mi? Hal böyle olunca millet “Kuzey Irak’ta PKK’yı üreten bataklıklar kurutulmayacaksa bu harekata niye girişildi; neden o kadar vatan evladı kayıp verildi; niçin bu harekat için milletin yüzlerce trilyonu sarf edildi” diye soruyor şimdi. Kuzey Irak Harekatı başlayalı henüz bir hafta olmuşken, ülkemize gelen ABD Savunma Bakanı’nın “Bu harekatı bir an önce bitirin” demesinin üzerinden henüz birkaç saat geçmeden Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’tan çekilmesiyle milletin de adeta kanı çekildi. Millet büyük bir hayal kırıklığı içine girdi. Güya Genelkurmay Başkanı “ABD Afganistan’daki terörü bitirmeden geri çekilmediğine göre, Türkiye Kuzey Irak’taki terör örgütünü bitirmeden neden geri çekilsin” türünde konuşuyordu. Güya Genelkurmay Başkanı “Kuzey Irak’taki harekat bir yıl da sürebilir” diyordu. Başbakan da, “Harekat kararlılıkla devam edecek” şeklinde sözler sarf ediyordu. Ancak anlaşılan onların söylediklerinin bir kıymeti harbiyesi yoktu. çünkü onlar böyle konuşurlarken ABD Savunma Bakanı, “Bu harekatı bir an önce bitirin” diyerek son noktayı koydu ve de onun dediği oldu. Bir kere daha ortaya çıktı ki, bizim ülkemizde ABD ne diyorsa o oluyor. ABD “gir” deyince giriliyor, “çık” deyince çıkılıyor. Sözün özü, Kuzey Irak’a girme kararını kendi başımıza almamıştık ki, Kuzey Irak’tan çekilme kararını kendi başımıza alalım. Biz İran gibi, Küba gibi bağımsız, özgür bir ülke miyiz ki ABD ne derse desin kendi bildiğimizi yapalım.
SARAYLARDA DEĞİL GöNüLLERDE YAŞIYORLAR!
- Fidel Castro Küba devlet başkanlığı görevini bıraktığını açıkladı. Neler söylemek istersiniz Fidel Castro hakkında?
- Castro, Che, Humeyni, Ahmedinejad dünya görüşleri farklı olsa da kişilikleri aynı olan insanlar. Kişilikleri birbirlerine benzer insanlar. Onlar hiçbir zaman ABD gibi dünyanın zalimlerine boyun eğmediler. Onlar dünyaya hakim olan bu zalim, bu sömürücü, bu adaletsiz kapitalist sisteme karşı destansı mücadele verdiler. İşte onun için dünyaya hakim olan bu kapitalist sistemin babası ABD onları devirmek, yok etmek istedi. Mesela Castro’yu devirmek, yok etmek için ABD 600’den fazla suikast düzenledi. Yine onların yönettiği Küba ya da İran’a diz çöktürmek için emperyalist zalimlerce uzun yıllardır ambargolar uygulanıyor. Onlar dünyayla irtibatları koparılarak, her türlü zaruri ihtiyaçtan yoksun bırakılarak teslim alınmak isteniyor. Ne var ki uzun yıllardır uygulanan bu ambargolar ters tepti. Bu ülkeler kendi kendine yetebilen ülkeler haline geldi. Mesela bugün Küba da, İran da kendi ilacını kendi üretebiliyor. Küba sağlık konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden biri. İran ise teknoloji konusundaki hamleleriyle dünyanın dikkatini çeken bir ülke haline geldi. Küba ile İran arasındaki benzerlikler sadece bunlardan ibaret değil. Yine mesela bugün Küba’da da, İran’da da her sabah herkesin kapısına süt ücretsiz olarak bırakılıyor. Küba’da sütün yanında birçok zaruri ihtiyaç maddesi de ücretsiz. İran’da ise zaruri ihtiyaç maddeleri hayli ucuz. Her iki ülkede de eğitim ve sağlık parasız. Castro’yu, Che’yi, Humeyni’yi, Ahmedinejad’ı birbirine benzer kılan en önemli özelliklerden biri ise bu liderlerin gerçek birer halk adamı oluşları. ülkelerinin liderleri olmalarına rağmen ne Castro, ne Che, ne Humeyni, ne Ahmedinejad saraylarda yaşamadı. İsteselerdi ülkelerinde kendilerinden önce yapılmış saraylarda yaşayabilirlerdi; ama onlar halktan biri gibi son derece mütevazı yaşadı. Onların hiçbirinin sarayları olmadı. Saraylarda yaşayan değil, gönüllerde yaşayan insanlar onlar!
öLüM OLMADAN çöZüM VARSA SAVAŞA HAYIR!
- Şarkıcı Bülent Ersoy’un “çocuğum olsaydı başkalarının senaryosunu yazdığı bir savaşa yollamazdım” şeklindeki sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bir ülke emperyalist bir işgale uğramışsa, bir millet bırakın askerlik çağındaki oğlunu, gelinlik çağındaki kızını da savaşa yollamalı. Bir ülke emperyalistlerin maşalarının saldırısına uğramışsa, bir millet yaşlısıyla genciyle savaş alanlarına koşmalı. ülkesini işgalden kurtarmak, bağımsızlığını korumak söz konusuysa eğer, yani bu savaş o milletin kendi savaşıysa eğer, millet emperyalistlere, saldırganlara topyekun karşı koymalı. Tıpkı Kurtuluş Savaşımızdaki gibi. Ama mesela geçmişte Mehmetçiklerimiz Amerikan çıkarlarını korumak için Kore’ye yollandı. Bu, milletimizin savaşı, bizim savaşımız değildi. Ben de çocuğumu bizim savaşımız olmayan bir savaşa, mesela Kore Savaşı’na yollamazdım. çocuğumu Amerika’nın çıkarlarını koruyacak, senaryosunu Amerika’nın yazdığı hiçbir savaşa yollamazdım. çocuğumu Amerika’nın çıkarları için ölüme yollamazdım. Hatta daha da ileri gideyim; Amerikalı olsaydım, çocuğumu Amerika’nın dün Vietnam’ı, bugün Afganistan ve Irak’ı işgal ettiği gibi tepeden tırnağa haksız bir savaşa da yollamazdım. Nitekim geçmişte birçok Amerikalı da ülkelerinin Vietnam’ı işgalini tepeden tırnağa haksız buldukları için çocuklarını savaşa yollamadılar. Sonradan Müslüman olan ünlü boksör Muhammed Ali ve sonradan Amerika Başkanı olan Bill Clinton bile “asker kaçağı, savaş kaçağı” damgasını yemek ve manevi anlamda linç edilmek pahasına da olsa Vietnam Savaşı’na katılmadılar. Onlar gibi ben de bu tür savaşlara karşıyım. Ama bunun da ötesinde ölüm olmadan çözüm varsa, ille de çözümün ölümde, savaşta aranmasına da karşıyım. “Bunca ölüm bir çözüm getirecek mi” diye soranların manevi lince tabi tutulmasına da karşıyım. Bir problemin ölüm olmadan çözümü varsa elbette savaş olmasın. Bir sorun savaşsız çözülemeyecekse ancak o zaman savaş olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.