Kim daha müsteşrik?..
İsviçre'deki minareli cami referandumunun neticesi ile ilgili tartışmalar sadedinde söylenen, 'Müslümanların kendilerini yeteri kadar anlatamadığı' şeklindeki değerlendirmenin haklı tarafları var mutlaka.
Ancak Müslümanların kendilerini batılılara anlatabilmesi yönünde yapılan çalışmaların ne durumda olduğu ve bu çalışmaların daha başarılı olabilmesi için ne gibi yollar izlenmesi gerektiği de, ciddi şekilde tartışılması gereken bir konu.
İlk akla gelen, Müslümanlığı sahasında uzman ilahiyatçıların en iyi şekilde anlatabileceği. Aslında doğru olan da bu.
Ancak, tabii ki bazıları müstesna olmak üzere, biraz da bu ihtiyacı karşılamak üzere düzenlendiğini varsaydığımız toplantılarda olup bitenlere baktığımızda, niyet edilenden farklı neticelerle karşılaşıldığı hemen dikkat çekiyor...
İsminin önünde ilahiyat sahasında kazanılmış (dr.), (doç.) ya da (prof.) titri bulunan bazı isimlerin, Avrupa'ya gidip orada Müslümanlığı anlatacaklarına, bambaşka şeylerle uğraştıklarını ve bunun da Müslümanların tanınmasından çok belki de onlara karşı tavır geliştirilmesine katkıda bulunduğuna dair ciddi emareler var...
Kurban Bayramı'nın ikinci gününden itibaren Ömer Karaoğlu, Hüseyin Goncagül ve Ümit Kaplan'la beraber Almanya'da idik ve Hessen Bölgesi'nde düzenlenen bayramlaşma törenlerine katıldık. Birbirlerine yakın şehir ve kasabalarda yaşayan insanların katıldıkları bayramlaşmalarda genel olarak dünya üzerindeki Müslümanların çektiği sıkıntılardan başlayıp yerelde karşılaşılan bazı zorluklardan da bahis açıldığında, bayramların eski tadı kalmadığı noktasına çabuk gelinebiliyor. Ve tabii dualar, bundan sonra yaşanacak bayramların daha bir bayram tadında olması noktasında odaklanıyor... Frankfurt'ta ziyaretine gittiğimiz bir ağabey sohbet sırasında, kısa bir süre önce Geothe Üniversitesi'nde yapılan bir sempozyumdan bahis açtı. Sıradan bir dinleyici olarak katıldığı sempozyumda konuşulanları aktarmaya başladığında, önce duyduklarımıza inanamadık...
İslam Araştırmalarını Teşvik Topluluğu (GEFIS) ve Frankfurt Üniversitesi İslam Din ve Kültür Araştırmaları Enstitüsü'nün ortaklaşa düzenledikleri İslam'ın Manevi Mirası konulu uluslararası sempozyum serisinin üçüncüsü idi bahsi geçen ve 5-7 Kasım 2009 tarihlerinde Geothe Üniversitesi'nde, 'İslam'ın İlk Dönemlerinde Tarih Yazıcılığı' başlığı altında, konusunda uzman 40 ilim adamının katılımıyla gerçekleştirilmişti.
Sempozyum serisinin ilk ikisi ise 'Günümüzde İslam Teolojisi' ve 'Günümüzde Kur'an Bilimleri' adı altında 2007 ve 2008'de düzenlenmişti.
Türkiye'den ve Almanya'dan ilahiyatçıların katıldığı sempozyumun açılış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun konuşmasından sitayişle bahsediyordu, ağabey. Ancak Türkiye'den ve Avrupa Üniversitelerinden gelerek katılan Müslüman ilahiyatçıların konuşmaları onu hayal kırıklığına uğratmış, hatta düpedüz kızdırmıştı. Sempozyumda Kur'an-ı Kerim'le ilgili bildik iddialarını, bilimsel olmasına çalıştıkları şekilde tekrarlayıp duran müsteşriklerin konuşmaları değil de,
sempozyuma katılan Müslüman İlahiyatçıların tavrı şaşırtıcı imiş, çünkü.
Çünkü onlar, müsteşriklerin saçma-sapan iddialarına cevap vermek yerine, bazı durumlarda onların iddialarını bile geride bırakan birtakım sözler etmekten çekinmemişler...
Batılı ilahiyatçılar (müsteşrikler) Kur'an-ı Kerim başta olmak üzere, dinimizin kutsallarına saldırı olabilecek her türlü sözü sarfederken, Müslüman ilahiyatçıların -muhtemelen batılılara şirin gözükmek gayretiyle- söyledikleri, o kadar rahatsız edici bir hale gelmiş ki; sempozyuma katılan bir rahip, Müslüman ilahiyatçılardan birisine dönerek: "Sizin verdiğiniz zararın yanında, bizim yapmaya çalıştığımız ne kadar hafif kalıyor!" demek zorunda hissetmiş kendisini...
Müsteşrikler vazifelerini yapıyor, anladık. Peki bizim ilahiyatçıların dertleri ne acaba?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.