Hicret yurdu
Medine-i Münevvere, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin Hicret yurdudur. Mekke-i Mükerremeli müşriklerin baskı ve eziyetleri sonucu Resûlullah (S.A.V.) efendimiz buraya sığınmış, peygamberlik hayatının son on yıllık kısmını burada geçirmiş, Kur'an-ı Kerim'in büyük bir kısmı bu topraklarda inmiştir. Yine, ilk İslâm devleti Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin öncülüğünde Medine-i Münevvere'de kurulmuş, İslâmın nuru dünyaya buradan yayılmıştır. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz son nefesini burada vermiş, yine burada toprağa verilmiştir.
Evs ve Hazrec'den gelen birçok bahtiyar insanın 1. ve 2. Akabe biatlarında Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimize biat etmeleriyle İslam'la tanışan, daha sonra Mekke-i Mükerremeli birçok muhacirin sığınağı ve hicret yurdu olan, halka halka yayılması sebebiyle İslam'ın parlayan merkezi... Yesrib iken, Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin Hicret etmesiyle el-Medinetül-Münevvere olan, yani ALLAH Teâlâ'nın nuruyla, din ile aydınlanan şehir... Din, medeniyet ve Medine-i Münevvere kavramlarının aynı kökten gelmeleri ve aralarındaki mana ve muhteva birlikteliği sebebiyle din ve medeniyetin yeni beşiği. Ve nihayet Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin oraya yerleşmesiyle Medinetün-Nebî yani Peygamber Şehri'ne dönüşen Hicret yurdu... Bu sebeple kısaca Hicret hakkında bilgi verelim:
Hicret
Sözlükte, "kişinin herhangi bir şeyden bedenen veya kalben ayrılıp uzaklaşması" anlamına gelen Hicret, "bir yeri terkederek başka yere göçmek" anlamında kullanılır. İslâm kültüründe ise özel olarak Resûl-i Ekrem (S.A.V.) efendimizin öncülüğünde Mekke-i Mükerremeli Müslümanların Medine-i Münevvere'ye göçlerini ifade etmesi yanında genel anlamda İslâmın ilk günlerinden itibaren dinî ve ahlâkî bağlamda manevî bir içerik de taşır. Bundan dolayı Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin Hicretinden Mekke-i Mükerreme'nin fethine kadar gerçekleşen tarihî göçe zahirî Hicret adı verilirken, "ALLAH Teâlâ'nın emirlerine sıkı sıkıya sarılmak" bâtınî Hicret olarak nitelendirilmiştir.
Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, dine davetinin ardından haksızlık ve eziyete mâruz kalan Müslümanların kendilerine özgürlük ortamı bulmaları ümidiyle Habeşistan'a göç etmelerine izin vermiş, daha sonra giderek ağırlaşan şartlar sebebiyle Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye Hicret kararı alınmıştı.
Hicret, terk ediş demekti. Evi, barkı, doğup büyüdüğü şehri, Mekke-i Mükerreme'yi terk ediş... Çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği, hatıralarla dolu olan ve her şeyden önemlisi Kabe'nin bulunduğu bir iklimden ayrılış demekti. Fakat şu hususu da önemle belirtelim ki: Hicret, bir kaçış değildi. Zorba ve zalim Mekke-i Mükerreme müşriklerinin baskı ve işkencelerinden kaçış değildi. Hicret, İslam'ın yayılma ve yaşanmasının tıkandığı yerden ayrılıp, rahat nefes alabilecekleri, İslam'ı yaşayabilecekleri Medine-i Münevvere-ye göçmekti. Hicret, ALLAH Teâlâ'nın izni ve emriyle, ALLAH Teâlâ'nın rızasını alabilmek, dinini güzelce yayabilmek için O'na gitmekti. Hicret, güçlenip geri dönmek için geçici olarak göç etmekti. Hicret, sırf ALLAH Teâlâ adına yapılan bir fedakârlıktı.
Kureyşli müşrikler, Müslümanların çoğunun Yesrib'e Hicret etmesinden ve Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimizin de bir gün oraya giderek ashabıyla birlikte kendilerine karşı tehlike ve tehdit oluşturmasından endişe etmeye başlayınca Dârünnedve'de toplanıp Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizi öldürmeye karar verdiler. Suikast niyetinden vahiy yoluyla haberdar olan Resûl-i Ekrem (S.A.V.) efendimiz Hicret hazırlığına başladı ve bir gece Hz. Ebû Bekir (R.A.) ile birlikte Mekke-i Mükerreme'den ayrılarak Sevr dağındaki mağarada üç gün saklandıktan sonra 13 Eylül 622 günü kılavuzun getirdiği develere binerek Yesrib'e doğru sahil istikametinden yola çıktı. Bir tehlikeye mâruz kalmamak için Hicret kafilesi bilinen ve işlek yollar yerine farklı bir güzergâhı, zaman zaman sarp dağ geçitlerini veya çölün ortasını tercih etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.