Kur’ân’ın En Büyük, En Muhkem, En Veciz, En Korkutucu, En Üm
Hz. Ömer(r.a) bir gece yolculuğu sırasında bir kafileyle karşılaşır. Karanlık sebebiyle kafileyi tanıyamaz. Kafilede Abdullah ibn-i Mes'ud (r.a) da vardır. Hz. Ömer (r.a), yanındakilerden birine; “sor onlara” der:
- «Bu topluluk neredendir?» Abdullah (r.a):
- «Derin vadiden» diye cevap verir. Ömer (r.a):
- «Nereye gitmek istiyorsunuz?» der. Abdullah (r.a):
- «Beyt-i Atîk'a» der.
Hz. Ömer (r.a), Abdullah ibn Mes’ûd’u (r.a) ya sesinden tanımış olmalı ya da onun bu kafile ile birlikte olduğunu önceden biliyor olmalıdır. Bu sebeple, yanındakilere: «Onların arasında bir âlim var», der ve bu fırsatı kaçırmak istemez; her iki topluluğun da ömür boyu unutamayacakları bir Kur’ân dersini orada ayaküstü gerçekleştirir. Yanındakilerden birisinin onlara şöyle seslenmesini emreder:
- «Kur'ân'ın en büyük âyeti hangisidir?» Abdullah (r.a) cevap verir: (Cevapları Arapçası ile verdik.)
- «Allahu lâ ilâhe illâ hüve’l-Hayyu’l-Kayyûm. La te'huzuhû sinetün velâ nevm. Lehû mâ fi’s-semâvâti ve mâ fi’l-‘ard. Men zellezî yeşfa‘u ‘ındehû illâ bi-iznih. Ya‘lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehüm ve la yuhîtûne bi şey'in min ‘ılmihî illâ bi-mâ-şâ'e. Vesi‘a kürsiyyühü’s-semâvâti ve’l-ardı ve lâ ya‘ûdühû hıfzuhumâ ve hüvel ‘Aliyyü’l-‘Azîm: Allah ki O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O daima diridir, bütün varlığın idaresini yürütendir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir; onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.». (Bakara 2/255) Hz. Ömer (r.a):
- «Onlara sor: Kur'ân'ın en çok hüküm taşıyan âyeti hangisidir?» der. Abdullah (r.a) cevap verir:
- «İnnallâhe ye’muru bi’l-‘adli ve’l-ihsâni ve îtâi zi’l-gurbâ ve yenhâ ‘ani’l-fahşâi ve’l-münkeri ve’l-bağy; ya‘ızuküm le‘alleküm tezekkerûn: Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya vermeyi emreder. Fahşâyı/hayasızlığı, fenalığı/münkeri ve zulmü-azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.» (Nahl 16/90) Ömer (r.a) onlara:
- «Kur'ân'ın en veciz âyeti hangisidir?» der. Abdullah (r.a) da şu ayetleri söyler:
- “Fe-men ya‘mel misgâle zerretin hayran yerah. Ve men ya‘mel misgâle zerretin şerran yerah: Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür». (ZiIzâl 99/7-8)
Hz. Ömer (r.a) sorularına devam eder ve şöyle der:
- «Onlara seslen: Kur'ân'ın en korkutucu âyeti hangisidir?» Abdullah (r.a) şu cevabı verir:
- «Men ya‘mel sûen yucze bihî ve lâ yecid lehu min dûnillahi veliyyen ve lâ nasîrâ: Kim fenalık yaparsa cezasını görür ve Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulur». (Nisa 4/123)
Hz. Ömer (r.a), son olarak onlara şunu da sormasını emreder:
- «Kur'ân'ın en çok ümit veren âyeti hangisidir?» Abdullah (r.a.) bunu da şöyle cevaplar:
- «Gul yâ ‘ıbâdiyellezîne esrafû ‘alâ enfüsihim, lâ tagnetû min rahmetillah. İnnellâhe yağfiru’z-zünûbe cemî‘â. İnnehû hüve’l-Ğafûru’r-Rahîm: De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullar! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.» (Zümer 39/53) Tüm sorularına tam cevap alan Ömer (r.a) şöyle der:
- «Onlara sor: Aranızda Abdullah İbn Mes'ud var mı?» Onlar da:
- «Evet» derler. (Olayı; Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ’nın, Sahabe Hayatından Tablolar kitabından aktardık: Uysal Kit., 1/85,86.)
İhtimal ki; Hz. Ömer (r.a), bu cevapları ancak Abdullah İbn Mes’ûd (r.a) gibi bir Kur’ân âliminin bileceğini düşünerek, onun kafilede olduğunu tahmin etti. Yani onun aralarında olduğunu bilmiyordu ve bu nedenle son soruyu sordu.
-
Bu harika diyalog; ashabın Kur’ân vukûfiyetini, kendi aralarında Kur’ân’ı nasıl âyet âyet kodlayıp tedris ettiklerini, gündemde tuttuklarını ve günlük hayata nasıl müdahil kıldıklarını yansıtması bakımından son derece anlamlıdır. Elbette, onlara Kur’ân’ı böyle öğreten Allah Rasûlü (s.) idi. Onlar Kur’ân’la yürüyor, Kur’ân’la oturuyor ve kalkıyor; hayata, olaylara Kur’ân’la bakıyorlardı. Bu konuda öncülerden biri “Kur’ân hocası” Abdullah ibn Mes’ud (r.a), bir diğeri de Kur’ân ahkâmının âdil uygulayıcısı Hz. Ömer (r.a) idi.
İmdi, gelin bir güzellik yapalım: Karşılaştığımız müminlere yukarıdaki beş soruyu soralım ve cevabı olan âyetleri önce kendimiz öğrenelim, sonra da müminler arasında gündemleştirip yaygınlaştıralım.
DAVET: 12 Aralık Cumartesi saat 19.00’da; Münib Engin Noyan, Ali Ünal ve İhsan Atasoy’la birlikte gerçekleştireceğimiz “Kur’ân Gecesi”ne sizleri de bekliyoruz. (Yer: Başakşehir 4.Etap, 1.Kısım, Çınar Kongre Merkezi. İrt.tlf: Başakşehir Kültürevi: 0212 487 25 25)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.