Kurtuluş (Felâh) Namazda!
“Ey iman edenler! Rükû edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki felâha eresiniz.”
Üç haftadır namaza dair yazdıklarımızı, Hacc sûresinin bu 77. âyeti ve devamı ile toparlayalım.
Ankebût/45. âyetten hareketle; gereği gibi, dosdoğru ve devamlı kılınan namazın, özellikle gençlerimizi her türlü kötülükten ve manevi boşluktan kurtaracağını izaha gayret etmiştik.
Yukarıdaki âyet-i kerime ve onun devamı mahiyetindeki 78. âyet ile Mü’minûn sûresinin ilk on âyeti ise; “felâha ermenin” şartlarını namaz merkezli olarak sıralar. Felâhın şartlarını görmeden önce, “felâh” kavramının Arapça’da ifade ve ihata ettiği geniş anlamlara bakmak faydalı olur:
Kur’ân’da; ‘kurtuluş, zafer, selamet’, ‘mutluluk, bahtiyarlık’, ‘arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, hayır ve nimet’, ‘Allah’ın affını ve bağışını kazanma’, ‘kişinin dinî ve ahlâkî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahirette ulaşacağı ebedi kurtuluş’ (Dini Terimler Sözlüğü, M.E.B) manalarında kullanılan bu kelimenin ‘yarmak’ anlamındaki “Fe-La-Ha” kökünden türediğini açıklayan dilbilimci Râğıb el-İsfahânî, “el-Müfredât”ında, “felâh”ı; ‘dünyevî ve uhrevî felâh’ olarak ikiye ayırır ve şöyle açıklar:
Dünyevî felâh; ‘dünya hayatının hoş, güzel hale gelmesini sağlayan saadetleri elde etme, kazanma’ demektir. Bunlar ise; refah ve rahatta dâim ve bâkî olma, zenginlik ve izzettir.
Uhrevî felâh ise; dört şeyden meydana gelir: 1- Fenâ(yok olma)sı olmayan bekâ (kalıcılık), 2- Fakirliği olmayan zenginlik, 3- Zilleti, horluğu ve hakirliği olmayan izzet, 4- cahilliği olmayan, cahilliğin olmadığı ilim. (Isfahânî, bu anlamları örnekleyip açıklama sadedinde; Peygamberimizin (s), “Ahiret hayatı dışında hayat yoktur” hadis-i şerifine ve Ankebût/64, Mücâdele 22, Âlâ 14, Şems 9, Müminûn 1, 117, Bakara 189, Haşir 9 âyetlerine yer verir.)
İmdi, böylesine dünyevi ve özellikle uhrevi manaları kuşatan felâha ermenin şartlarını daha bir dikkat ve rikkatle inceleyebilir, daha derinlemesine tefekkür, tezekkür ve tedebbür edebiliriz:
Öncelikle Hacc 77’de; felâha erebilmenin genel şartı olan ibadetler ile hayırlar içinden “namaz”ın, namazdan da “rükû” ve “secde”nin seçilerek vurgulanmış ve öncelenmiş olması anlamlıdır. Felah için yerine getirilmesi zaruri olan ilk şart; özelde rükû ve secde yani namaz, genelde ise ibadet ve hayırdır. (Burada “hayır”; Din’in ve aklın güzel gördüğü, kişinin sadece Allah için yaptığı iş, amel manasınadır.)
İnsanın “felâha ermesini” sağlayacak tamamlayıcı diğer şartları ise Hacc 78. âyet şöyle açıklıyor:
“Allah uğrunda gereği gibi cihad edin. O sizi seçti ve dinde sizin için bir güçlük kılmadı. Babanız İbrahim’in dininde (olduğu gibi). O bundan önce size Müslümanlar adını vermişti, bunda da; ki Resûl size şahit (model, örnek) olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız. Artık namazıikame ediniz, zekâtı veriniz ve Allah’a sımsıkı sarılınız. O sizin mevlânızdır. İşte ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcı.”
Allah yolunda “cihad” kapsamına giren her türlü maddî ve manevî, ilmî ve amelî çabayı ortaya koymak, “Müslüman” kimliğinden başka hiçbir kimliğe itibar etmeden insanlığa en güzel örnekliği sunmak, namazı ikâme ve zekâtı ifa edip Allah’ın buyruklarına sımsıkı yapışmak “felâhın şartları” meyanında sıralanırken; bu sûreyi takip eden Mü’minûn sûresinin ilk on âyeti, “felâha ermeyi” hak kazanacak olanların ancak şu nitelikleri kuşanmış müminler olabileceğini beyanla şart koşar:
“Muhakkak ki müminler felâha ermişlerdir. Ki onlar namazlarında huşûlu olanlardır. Onlar ki, boş-yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki zekât vermek için çalışırlar. Ve onlar ırzlarını korurlar. (…) Ve onlar emanetlerine ve sözleşmelerine riayet ederler. Ve onlar ki, namazlarınımuhafaza ederler. İşte onlardır vârisler; ebedi kalacakları Firdevs cennetine varis olanlar.” (Müminûn 1-11)
Yukarıda Hacc 77-78’de namazın rükû ve secdesi başta olmak üzere gereği gibi kılınması (ikâmesi) vurgulanırken, burada felâhın ilk şartı olarak “huşûlu namazın” ileri sürülmesi oldukça anlamlıdır. Bir diğer âyetteki; “Şüphesiz namaz, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 45) ifadesi de bu vurguyu pekiştirir. Demek: dünyevî ve uhrevî “felâh”ın olmazsa olmaz ilk şartı olan namaz, ancak dosdoğru, devamlı ve huşûlu olarak ikâme edilmelidir ki, dünya ve ahirette gerçek huzura erilebilsin.
İşte bunun içindir ki, günde beş vakit ezan; insanları önce “namaz”a, ardından da “felâh”a çağırır.
•
DUYURU: “Aşır Aşır Kur’ân Derslerimiz”: İstanbul’da üç bölgede devam ediyor:
Pazartesi: FATİH (Horhor cd. Yeşiltekke sk. No: 4) AKV Merkez salonu. Saat: 19.30.
Perşembe: KÂĞITHANE (Sultan c. Bereket s. No: 2/5) SANAYİ mh. AKV. Saat: 19.30.
Cuma: KARTAL (U. Mumcu mh.) YUNUS EMRE CAMİİ Kültür Merkezi, Saat: 19.30.
(Abdullah Yıldız’la “Aşır Aşır Kur’ân Dersleri”ni: Perşembe, saat 15.05; Cuma, saat: 06.00’da KON TV’de izleyebilirsiniz.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.