Bonzai’ye Karşı Namaz!
“Abarttınız hocam!” diyenlerin olduğunu duyar gibiyim. Hadi genelleştirelim:
Evet, her tür kötülüğe ve kötü alışkanlığa karşı namaz! Bütün haramlara ve günahlara karşı namaz!
Âyet-i kerime çok açık: “Hiç şüphe yok ki namaz, fahşâ ve münker’den alıkor.” (Ankebût 45)
“Fahşâ”; her türlü çirkin (fâhiş) ahlâksızlıkları ve hayasızlıkları (‘fuhş’u ve ‘fâhiş kâr’ı da) kapsar.
“Münker”ise; Allah’ın razı olmadığı ve insan aklının doğru bulmadığı her tür kötülüklere denir.
Bonzai, son zamanlarda gençler arasında hızla yaygınlaştırılan korkunç bir uyuşturucu türü; ilk kullanımda bile insanı öldürebiliyor. Son birkaç ay içinde onlarca gencimizi bonzaiye kurban verdik.
Bonzai başta olmak üzere, uyuşturucu ve uçucu maddelere müptela olan gençlerimizin sayısı her geçen gün artıyor. Alkol ve benzeri aklı gideren içkiler de öyle. Bunların hepsi haram,fahşâ, münker!
Genç ya da yaşlı, tüm uyuşturucu, alkol vb. bağımlısı insanımızı bu haramlardan, bu kötülüklerden kurtarmak için hepimize görevler düşüyor. Biz, meseleye elbette vahyî gerçeklik açısından bakıyoruz.
Ankebût sûresinin 45.âyeti; öncelikle Efendimizin şahsında tüm inananlara der ki: “Kitap’tan sana vahyedileni oku/anla/uygula ve dosdoğru namaz kıl.” Demek ki, önce Kitab’ı gereği gibi okuyup-anlamak ve (tilâvet’in bir diğer manasınca) okuduklarına uymak gerekiyor. Hemen ardından da bu uyma/uygulama işlemine namazı ikâme ederek (yani dosdoğru, zamanında, huşû içinde ve hakkını vere vere kılarak) başlamayı emrediyor. Zaten, Kitabullah’ı gereğince okuyup-anlayan bir insan, ilk olarak Allah’ı birleyip (Tevhid) yalnız O’na teslim olacak (İslâm) ve ardından da Tevhid’in eyleme dönüşmüş biçimi olan namaza sarılacaktır. Zira namaz, Tevhid’den sonra ilk emredilen ibadettir. Tâhâ suresinde(13-14.âyet); Hz. Musa’yı (as) peygamber seçtiğini beyan buyuran Yüce Rabbimiz (c.c), ‘Kendisinden başka ilâh olmadığını ve dolayısıyla yalnız Kendisine ibadet etmesini’ emrettikten hemen sonra, “Beni anmak için namaz kıl” talimatını vermiştir. Meryem 31.âyette; annesinin kucağında iken konuşan Hz. İsa’nın (a.s); daha ilk cümlesinde “Rabbim, yaşadığım sürece bana namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti” dediği beyan edilir. Hz. Şuayb’ın (a.s), kavmini Tevhid inancına davet etmesi üzerine, onların ilk tepkisi: “Ey Şuayb! Senin namazın mı bizi atalarımızın taptıklarına tapmamızdan veya mallarımız hakkında dilediğimizi yapmamızdan vazgeçirmeni emrediyor?” (Hûd 87) olmuştur. Efendimize (s) Kadir gecesi inzal buyurduğu Alak suresinin ilk beş ayeti ile okuma-anlama ve tebliğ faaliyetini “Yaratan Rabbi adına”yapmasını emreden Allah Teâlâ (c.c), ikinci olarak inzal buyurduğu Müddessir suresinin 3. ayetinde “O halde Rabbini tekbir et!” diyerek O’na (s) namaz kılması talimatını vermiş, kısa süre sonra inen Alak suresinin 9-10.ayetlerinde ise; “namaz kılmakta olan bir kulu (yani Peygamberimizi) engelleyen” müşrik zorbalara (Ebû Cehil ve avanesine) dikkat çekmiştir.
Bütün bunların özeti şudur: Allah Teâlâ’nın, bütün peygamberlerine gönderdiği Tevhid dininde (ki hepsi de aynı esasa dayanır ve hepsinin adı da İslâm’dır), Tevhid çağrısının ardından ilk emrettiği ibadet, bir “Tevhid eylemi” olan namazdır. Ve namaz “vakitli olarak” farz kılınmıştır(Nisa 103). Günün belirli saatlerinde Rabbinin huzuruna çıkıp O’nu sık sık anan bir kul, O’nun razı olmadığı şeylerden ve haramlardan elbette uzak duracaktır. Beş vakit gereği gibi ve huşû içinde eda ettiği namazla, Rabbinin denetimini ensesinde hisseden bir kulun kötülüklere ve haramlara iltifat etmesi beklenemez. Namaz kıldığı halde kötülüklerden uzak duramayanların namazları, Allah ve Resulünün tanımladığı “ikâme edilen namaz” değildir. İkâme edilen bir namaz, kulu yalnız bırakmaz ve onun sürekli elinden tutar. Rabbini sık sık anan bir kalbin, bir “boşluk” yaşaması ve kötülüklere eğilim göstermesi düşünülemez.
İçinde bulunduğumuz hac ve kurban mevsimi dolayısıyla bir kez daha okuduğumuz Hacc sûresinin 26-37.ayetlerinde; kurban keserken ve her fırsatta Allah’ın adının yürekten anılması tekrar tekrar hatırlatılır ve “kalplerin takvası”ndan söz edilirken, kalbi Allah’tan başka şeylere meyleden insanların yaşadığı “manevi boşluk”, ilginç benzetmelerle tasvir edilir: “…sanki o, gökten düşmüş de kuşlar onu didikliyor veyahut rüzgâr onu bir uçuruma sürüklüyor…”(Hacc 31) İşte Rabbini her vesile ile anıp O’nunla ilişkisini sıkı tutamayan ve namaz, oruç, zekât/infak, hac ve kurban gibi ibadetlerle O’na yakın olamayan gönüller, kesinlikle “manevi boşluğa” yuvarlanırlar ve kalabalıklar içinde “yalnız” kalırlar.
Aklı başında her insanın teşhis edebileceği gibi, gençlerimizin alkole, kumara, uyuşturucuya veya diğer kötülüklere yönelmesine zemin hazırlayan en temel faktör, işte onlardaki bumanevi boşluktur.
Öyleyse, gençlerimizi ve insanımızı bu manevi boşluğa düşmekten kurtarıp onları günde beş vakit Rableri ile buluşturacak ve her tür ‘fahşâ’ ve ‘münker’den alıkoyacak olan namazı yeni nesiller başta olmak üzere tüm insanımıza öğretip-alıştırmak, Rabbimizin garanti ettiği en güzel ve kesin çözümdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.