Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Namaz, terörü de önler

Namaz, terörü de önler

“Bonzaiye Karşı Namaz!” demiştik geçen yazıda; “Hiç şüphe yok ki namaz, fahşâ ve münker’den alıkoyar.” (Ankebût 45) âyet-i celilesine dayanarak namazın her tür kötülüğü ve çirkinliği engellediğini söylemiştik. Uyuşturucu, alkol vb. kötü alışkanlıkların temel nedenleri bağlamında, gençliğimizin içine yuvarlandığı “manevi boşluğa” işaret etmiş; kalbi Allah’tan başka şeylere meyledenlerin halini tasvir eden “…sanki o, gökten düşmüş de kuşlar onu didikliyor yahut rüzgâr onu bir uçuruma sürüklüyor…”(Hacc 31) âyeti ile de, gençlerimizi uçuruma savuran rüzgârlara ve didikleyen kuşlara dikkat çekmiştik.

Son aylarda onlarca gencimizi bonzaiye kurban verince, nazarlar ister istemez bu can yakıcı soruna odaklanmış ve çözüm arayışları bağlamında en yetkili ağızlarca “manevi eğitim”vurgulanmıştı. Biz de bu çerçevede, bir “Tevhid eylemi” olan namazın, Allah’ın birliğine imanın ardından emredilen ilk farz ibadet olduğunu ve “vakitli olarak” farz kılınan (Nisa 103) namazı Allah ve Resulünün tanımladığı gibi “ikâme edenlerin” yani dosdoğru ve huşû içinde kılanların, asla “manevî boşluk” yaşamayacağını ve kötülüklere de eğilim göstermeyeceğini belirterek bunu Rabbimizin garanti ettiğini hatırlatmıştık.

Şimdilerde ise, Kurban Bayramı’nın dördüncü günü başlatılan ve 33 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kobani bahaneli “ırkçı şiddet” eylemlerinde daha çok gençlerin öne sürülerek istismar edilmeleri sebebi ile, aileler başta olmak üzere resmi ve sivil kurumların gençliğe sahip çıkması dillendiriliyor. Biz deriz ki: inanarak ikâme edenleri her türlü kötülükten alıkoyan namaz, onları aynı safta omuz omuza birleştirir, birbirine kenetler ve kendi aralarında hiçbir kindüşmanlıknefretşiddetterör bırakmaz. Evs ile Hazrec arasındaki 120 yıllık savaşa son verip onların kalplerini birbirine ısındırarak “kardeşler”kılan ve böylece onları, “tam da bir ateş çukurunun kenarında iken” (Âl-i İmran 103) o badireden kurtaranNamazın Rabbi, bugün de farklı etnik gruplara, mezhep ve meşreplere bölünerek “düşman kardeşler” haline gelen Müslümanları, Kur’ân ipine sımsıkı sarılıp huşû içinde namaz saflarına omuz omuza dizildikleri takdirde, “kurşunla kaynatılmış duvarlar gibi” (Saff 4) gerçekten kardeş kılacaktır.

İşte o zaman, Allah’ın yardımına ve desteğine nail olunacaktır. Çünkü “Allah, kendisine (dinine) yardım edenlere kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah Kavî(Güçlü) veAzîz(Galip)’dir.” (Hacc 40)

Kuvvet ve izzet sahibi Rabbimizin, iktidar mevkiine getirip kendilerine bir takım güç veyetkiler bahşettiği kullarından ilk istediği şey ise, namazı ikâme etmeleri; dosdoğrukılmaları-kıldırmalarıdır.

“Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerineyeryüzünde iktidar verirsek namazı ikâme eder(dosdoğru kılar), zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten alıkoyarlar. İşlerin sonu Allah’a varır.”(Hacc 41)

Kur’ân’da namazın “eqımi’s-salâte”, “eqîmu’s-salâte”, “yuqîmûne’s-salâte” vb. şeklinde“iqâme” lafzı ile emredilmesi dikkat çekicidir. “İqâme etmek”; ‘bir şeyi kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, dosdoğru yapmak, özenle ve şartlarına riayet ederek uygulamak, devamlı ve itibarlı hale getirmek’ anlamlarına gelir. Dolayısıyla, namazın ikâmesi; ‘onu ta‘dîl-i erkân ile rükünlerinin hakkını vererek, huşû ve hudû içinde, dosdoğru bir şekilde kılmak ve hatta kıldırmak’ demek olur. ‘Namazı sevdirip yaygınlaştırmak için emr-i bi’l-ma‘rufta bulunmak, namaza engel olacak maniaları ortadan kaldırmak, başkalarına namazı hatırlatmak, emretmek ve öğretmek’ de namazı ikâme içine girer. 

“Ehline namazı emret! Kendin de ona devam edip sabret!” (Tâhâ 132) ilahî talimatı da; namazı hem başkalarına emretmeyi yani öğretmeyi, benimsetmeyi ve sevdirmeyi, hem de namazda onlara örnek olmayı ve böylece namazı yaygınlaştırmayı içerir. Âyette geçen “ehl”kelimesi; ev halkından yani aileden başlayarak bir şehirde, bir ülkede yaşayan halkı (ehâlî), hatta aynı dine inanan insanların tümünü ifade eden bir anlam genişliğine sahiptir. Demek ki namaz, aile ve yakınlarımızdan başlayarak çevremizdeki tüm Müslümanlara emredilmelidir.“Emr” kelimesi ise, fiil ve sözlerin tümünü kapsayan genel bir lâfızdır; ‘bir şeyin yapılmasını buyurmak, emretmek ya da tembih etmek’‘çoğaltmak, sayıca artırmak’ anlamlarına gelir. Yani namazı emretmektembihtelkintavsiye ve teşvik edip buyurmak suretiyle daha çok insanın namaz kılmasına vesile olmak, böylece namazı yaygınlaştırmak demektir.

İmdi, gerçek şu ki; gençliğimizin büyük çoğunluğu, kendilerini her tür kötülükten ve bu kötülüklere zemin oluşturan “manevi boşluk”tan kurtaracak olan namaza ve camiye uzak durumda. İşbu durum ise onları her türlü istismara, sinsi plana ve tuzağa açık hale getiriyor. Öyleyse, gençliğimizi namaza ve camiye teşvik ederek onları namazın ve caminin koruyucu kanatları altına almak en akılcı çözümdür.

“Geç kalma, Genç gel” çağrısıyla bu yılın Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ “Cami ve Gençlik” temasına ayıran Diyanet Teşkilatımızı, bu vesileyle kutluyor, başarılar diliyorum.Namaz Gönüllüleri olarak başlattığımız ‘Gençlerimize 10 Milyon Namaz Bilinci Kitabı’projemizi ise haftaya bırakıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi