Müslümanları sevmek imanın temelindendir
Müslüman, dininden aldığı kavramlar ve düşünce usulleriyle kendini ifade eden insandır. Müslüman olarak biz kendi mevcudiyetimizin dünya içindeki yerini bilinçle kavramadıkça, gâvurlardan ödünç aldığımız kavramlar ve düşünme usulleriyle cennete değil ancak cehenneme gidebiliriz. Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Rasûlüllah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğz-etmektir.” (Sünen-i Ebu Davud, Sünnet 3). Gerek Kur’an-ı Kerim ve gerekse sünnet-i seniyye incelendiğinde görülecektir ki; Allah için Müslümanları sevmek, hem imanın temeli ve hem de alametidir. Müslümanları sevme, kâfirleri de sevmeme hususunda vurdumduymaz davrananlar, iman zafiyeti yaşayanlardır. Yani iamnları yara almış olanlardır. İslâm kardeşliği dışında hiçbir birliktelik bizi bir arada tutamaz. İslâm kardeşliği deyimi çok geniş ve anlamlı bir deyimdir. İtikad yönünden, sevme, yardımlaşma veya başka yönlerden de ele alınabilir. İslâm dinine inananları, yani Müslümanları Müslüman olduğu için sevmek, inanmayanları yani kâfirleri kâfir oldukları için sevmemek çok önemlidir. Bazı İslâm âlimleri bunu yani hubbi-i fillah, buğz-i fillahı imanın şartlarından önce olması gereken iki şarttan biri olarak bildirmişlerdir. Müslümanları sevmek şarttır. Ancak Müslüman olabilmek ve Müslüman kalabilmek için, doğru itikad bilgilerini bilmek ve buna göre inanmak da şarttır. Nasıl ki bugünkü Hıristiyanların İsa aleyhisselamla, Yahudilerin Musa aleyhisselamla bir alakalarının olmadığı gibi, kendilerine Müslüman diyen bir kısım insanların da İslamiyet ile alakaları yoktur.
Küfürle, kâfirlerle ve kâfirlerin Allah’ın gönderdiği şeraitin yerine geçsin diye icad ettikleri ideolojilerle, sistem ve kanunlarla irtibatlarını kesmeyenler, Müslümanlık iddiasında bulunsalar bile Müslüman sayılmazlar. Şunu bilelim ki; inanmaktan daha çok doğru inanmak ve bu doğru inancı, itikadı muhafaza etmek önemlidir. Yapmak önemli değildir, doğru yapmak önemlidir. İmam Rabbani (Rh.a.)’nin bu husustaki beyanları da şöyledir: “Doğru imanın alameti, kâfirleri sevmeyip onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslâm ile küfür birbirinin aksidir. Bunlardan birisine kıymet vermek diğerine hakaret ve kötülemek olur. Allahû Teâlâ kâfirlerin kendi düşmanı ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Bir kimse kendini Müslüman zanneder. Kelime-i Tevhidi söyleyip ‘inanıyorum’ der. Namaz kılar ve ibadet eder. Halbuki bilmez ki böyle Allah’ın dostlarını sevmemek, Allah’ın düşmanlarını ‘şu iyilikleri de var’ diye sevmek gibi çirkin hareketleri onun imanını temelinden götürür. Allahû Teâlâ’nın düşmanlarını sevmek insanı Allah’tan uzaklaştırır. Onun düşmanlarından uzaklaşmadıkça sevgiliye dost olunmaz.”
Hz. Peygamber (sav)’in sünnetine ve ashâbının (ra) yoluna bağlı olan ve onların izlediği dini yol ve metodu benimseyen bütün İslâmî meşrepleri sevmek gerekir. İslâm’a hizmet eden herkesi, her mü’min ve Müslüman’ı sevmeliyiz. Bilmeli ve inanmalıyız ki; İslâm’ın evrenselliğine zarar vermeden, ümmeti davet makamında olan kâfirlere ve ümmeti icabet makamında olduğu halde İslâm’ı yaşayamayan veya ondan habersiz yaşayan Müslümanlara şefkat ve merhamet ederek, İslâm’ı, ama gerçek İslâm’ı anlatmak, bizim azad kabul etmez vazifemizdir. İnsanlığın kurtuluşu için birbirimize yardımcı olalım. Gerçek İslâm’ın anlatılması ile İslâm hızla yayılacaktır. Zira insanlığın buna ihtiyacı vardır. Her türlü mezhep, meşrep, mektep taassubuna düşmeden yukarıda ifade ettiğimiz referanslar çerçevesinde bir araya gelerek, İslâm kardeşliğinin tesisine çalışmak anın vacibidir. Bütün İslâmi meşreplerin birbirlerine karşı olan tavırlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Bir cemaatten bir cemaate adam kapmak ve bunu sanki bir gayr-i müslimi Müslüman yapıyormuş havasında yapmak hoş değildir. Zaman birleşme zamanıdır. Bütün İslâmi meşreplerin taassup halleri, takım tutar gibi cemaat tutmaları ve en doğru yolun illaki kendilerinde olduğunu ifade eden tavır ve davranışları yanlıştır.. Ve Müslümanların meşreplerini değil, ama meşrep taassuplarını bırakarak Kur’an, sünnet sevgisi ortak noktasında birlik olmalarının, meşrep kardeşliğini değil, evrensel anlamda İslam kardeşliğini tesise çalışmaları gerekmektedir.
İslâmî hizmet bir insana benzetilirse, İslâm’a hizmet iddiasında bulunan meşrepler o insanın uzuvları olabilir. İnsan denilince akla ne göz, ne kulak, ne el, ne ayak gelir. Ama bu azaların bütünü insanı temsil eder. Yine aynı şekilde, ne beyin, ne kalp, ne kulak, ne göz tek başına ‘ben insanım’ diye bir iddiada bulunamaz. Gördüğümüz kadarıyla ülkemizdeki bütün İslâmi meşrepler hizmetleriyle, anlayışlarıyla ancak İslâmî hizmet vücudunun böyle bir uzvu olabilirler. Hepsinin iyi yönleri vardır ama eksikleri de vardır. Böyle olunca bizler birbirimizi severek ve bütünleşerek ancak bir vücut olabilir ve bir anlam ifade edebiliriz.
İslâm’ı kendi tekeline alan ve kurtuluşu yalnız kendinde gören bütün grup, ekol ve meşrepler kesinlikle ifrata düşmüş, orta yolu kaybetmişlerdir. Ve elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce bu yanlışlık ve aşırılıklardan dönülmesi için ciddi gayret sarfetmeliyiz. Şunu bilelim ki günümüzde Vatikan’ın en çok korktuğu, Hıristiyanlaştırmada en büyük engel gördüğü, İslamiyetin, “hubbu fillah-buğdu fillah” emridir. Yani, Allah dostlarını Allah için sevmek, Allah’ın düşmanlarını, (dinimize göre, Müslüman olmayan herkes Allah düşmanıdır) Yahudileri, Hıristiyanları sevmemektir. İmanımızın temellerinin sağlam kalmasını istiyorsak behemehal tağutları red ve inkâr edip Allah’a iman eden her Müslüman’ı sevmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.