Sahtekârlık ruhi bir hastalıktır mı yoksa...
Sahtekârlık ruhi bir hastalıktır
Her şeyin hakikisine hürmet ederim, saygı ve hizmette de kusur etmemeye gayret ederim. Bu bağlamda hakiki profesörlere, âlimlere, şeyhlere, kâmil mürşitlere, muhlis ve doğru hizmetkârlara sonsuz hürmetim ve saygım vardır.
Benim karşı olduğum kimseler yalaka profesörler, âlim olmadıkları hâlde âlimlik, şeyh olmadıkları hâlde şeyhlik, mürşid olmadıkları hâlde mürşidlik, mehdi olmadıkları hâlde mehdilik, kutup olmadıkları hâlde kutupluk taslayan taslaklardır. Bunların yaptıkları herşey beni tedirgin ediyor. Adeta tedirginliğime sebep olanları yapanlardan iğreniyorum.
Bunların yaptıkları Kur'ân ve Sünnet'e uymaz. Canlarının istediğini yaparlar. Fetvası olmayan yanlış işler işlerler. Tenkide ve uyarıya tahammülleri yoktur. Kesin itaatı arzularlar. Alkışlar, övgüleri, tasvipleri ve destekleri pek severler. Bunlar yapıldığında dört köşe olurlar. Tenkitlere çok öfkelenirler.
Bunlar nüfuz ve itibar edinebilmek için gerekirse şeytanla bile işbirliği yaparlar.
Televizyon ekranlarında bir yerlere bağlılığın, emir almışlığın, menfatlenmenin emarelerini ifşa eden davranış ve arz-ı endam ile ahkâm kesen profesörler ibretlik zevatlardır. Özellikle 28 Şubat darbesinden sonra bunlar gibileri televizyon ekranlarında mantar biter gibi türeyip ürediler. Zaman zaman iplikleri pazara çıkan bu türedilerin arkası gelecek gibi değil. Yalakalıkları kendilerinden menkul devam edeceğe benziyor.
Bunlara sorarsanız bütün yaptıkları İslâm'ın yücelmesi, Müslümanların kurtulması içindir. Şeytani tavırlarla, izzet bulup yücelme mi olur hiç?
Bakınız eskiler ne demişler:
Sermaye-i şâiran tükenmez
Dünya tükenir yalan tükenmez.
Eskiden şairler bol bol yalan söylerlermiş. Şimdi taslakların yalanları dolanları bitmiyor.
Yalan, ülkeyi zehirli bir sis gibi sarmış... İnatçı ve yapışkan, dağılmayan bir sis; eğitim ve üniversiteler yalancı imalathanesine dönüşmüş...
Toprağı bol olsun Aziz Nesin hayatını yazmaya başlayınca şu ifadeleri kullanmış:
Hiçbir kimse yalan söylemeden hayatını yazamaz. Yalan söylemeden hayatını yalnız Mehmet Akif Ersoy yazabildi. Çünkü o yüz kızartacak bir iş yapmadı." diye bir itirafta bulundu.
TV ve diğer yayın organlarında (istisnaları hâriç) işlenilen tema şudur:
Yalan söylemek, aldatmak, yemin etmek, dolandırmak... Zekâ oyunları, zekâ işaretleri olarak tanıtılıyor. Artık iyi adam yok, saf adam var; kötü adam yok, açıkgöz adam var.
Yalan, korkunç bir şeytan mantığıdır. Cemiyet hayatını alt-üst eder. Bu mantığı kullananlar dünyada rezil ahirette rüsvay olmaya mahkumdurlar.
Hz. İsa (a.s.) ne güzel söylemiş:
"Yalanı çok söyleyenin gü0zelliği, insanlarla körükörüne mücadele edenin mürüvveti gider. Meşgaleyi çoğaltanın vücudu hastalanır. Ahlâkı kötü olanın da, dâima canı sıkılır."
Peygamberimiz Efendimize sordular:
- İnsanı cehenneme götüren amel nedir?
Buyurdu ki:
- Yalandır. (Müsned-i İmam Ahmet c/2. sf: 176)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.