Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Borç yiğidin kamçısı mıdır?..

Borç yiğidin kamçısı mıdır?..

Reşadiye'de kahpece şehit edilen askerlerimiz, DTP'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması, Bursa'daki grizu faciası ve daha neler...

Türkiye, gündemin arkasına takılıp gitmek isteyenler için muhteşem fırsatların olduğu bir ülke.

Aynı günlerde TBMM'de 2010 yılı bütçesi konuşuluyor.

Sürekli olarak konuşan siyasilerimiz, bütçe görüşmeleri sırasında da konuşuyorlar, malum.

Özellikle, sunulan bütçeyi kabul etmemesi normal olan muhalefet partilerinin, biraz bütçeyi ama daha çok iktidarı eleştirmeleri, bu arada düzgün bir bütçeye sahip olabilmemiz hususunda nelerin, nasıl yapılması gerektiği hususunda pek bir fikir beyan etmiyor olmaları, dikkat çekici.

Bütün konuşmalar, 'yapılan bütçe kötüdür, biz olsaydık mutlaka daha güzel yapardık' merkezinde toplanıyor. Ama satır aralarında, 'biz olsaydık da herhalde aynı olurdu ama hiç değilse dümende biz olurduk' dediklerini hissetmemek mümkün değil...

İşsizlik nasıl azalır, hayat standartları nasıl yükseltilebilir, bütçe nasıl denk hale getirilir... konularında bir fikir kırıntısı bile yok, neredeyse...

2010 yılı bütçesi, bu ülkede yaşayan 72 milyonun hemen tamamını ilgilendiren bir konu oysa.

Maaşlar, ücretler, yeni iş imkanları, eğitim, sağlık... her şey ama her şey bütçe denilen o kelimenin muhtevasında gizli.

Bütçe iyi ise işler iyi olacak demektir, tabii bunun zıddı da geçerli.

İyi bir bütçe, hemen her sahada daha kaliteli hizmetler alabilmek; kötü bir bütçe ise alıştığınız halden bile geriye gitmek manasına gelebilir.

İyi bütçe, bir önceki yıla nazaran devletin gelirlerinin arttığı ve bununla paralel olarak giderlerinin azaldığı bir bütçedir, basit haliyle.

Kötüsü ise devlet gelirleri azalır ya da yerinde sayarken, giderlerin artacağını ve dolayısıyla, gelirlerin giderleri karşılayabilme imkanı olmadığını gösteren bir bütçedir.

Bu açık demektir ve açığın karşılanması için borçlanmak gerekecektir.

'Borç yiğidin kamçısıdır' sözü fertler için doğru olabilir. Ama yiğidin kamçısı ile kendisine zarar vermesinden bahsetmiyorsak, bu sözün devletler için de doğru olduğunu söyleyebilmek pek mümkün olmasa gerek...

2010 yılı bütçesi, bundan önceki birçok yılın bütçesinden de alışık olduğumuz gibi, geliri giderine denk olmayan ve dolayısıyla önümüzdeki yıl için devletin yüksek miktarda borçlanmasını gerektirecek bir bütçe.

Aslında yıllardan beridir devam edip duran daha önceki borçlarımız olmasaydı ve borç olayı sadece önümüzdeki yılın bütçesi için geçerli olsaydı, pek aldırmayabilir ve geleceğe biraz daha ümitle bakabilirdik.

Ama öyle değil.

2010 yılı bütçesinde faiz ödemeleri için ayrılan rakam, tam 56 milyar 750 milyon lira. Henüz yeni rakamlara alışık olmayanlar için eski parayla söylemek gerekirse: 56 katrilyon 750 trilyon lira...

Durumun vehametini gösterebilecek çeşitli usüller var. Sözgelimi bu rakam, tamamı 286 milyar 928 lira olan bütçenin yüzde 19.7'sinin faize ödeneceği manasına geliyor. Bizim gazetenin haberine göre: 2010 yılında 56 milyar 750 milyon lira faiz ödemek; 365 gün boyunca her gün 155 milyon 224 bin, saatte 6 milyon 467 bin lira ödemek demek...

Bize kalan, bu paralar faize gitmemiş olsaydı eğer, onlara neler yapılabileceğini hesaplayıp, hayal kurmak!..

Önümüzdeki yıl yapılacak yeni borçlanmalar ve bunların bir sonraki yılın bütçesine getireceği faiz yükü, ayrı bir mesele...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi