İtidale çağrı (1)
Devlet, bir meşe ağacı olmadığı gibi bir dağ da değildir. Devletin sınırları, belli bir coğrafyası var, bu sınırlar içerisinde hükümranlık hakkını kullanarak halkının güvenliğini iç ve dış düşmanlarına karşı korur. Güvenliği sağlanan halk da ödediği vergileriyle, bu yapının güçlü bir şekilde daim ve kaim olmasını sağlar. Ayrıca halk; özgürlük ve güvenliğini, hiçbir meta ile değişmeyecek kadar bilinçli, özgürlük ve güvenliğine gölge düşürmeme konusunda uyanık, dikkatli, birbiriyle kenetlenmiş, birbirine saygılı olmasının zaruretinde hem fikir olmalıdır.
Devlet; zaman içerisinde halkının özgürlük, güvenlik ve refahını teminde, birbiriyle müşterek hareket edip birlikte planlar yapan ve konularına göre kurumsallaşan alanlar oluşturmuştur. Bu alanlar, en verimli ve en uyumlu bir çalışma ortamı oluşturmakla halkına güven ve güç vererek onun diğer devletlerle olan ilişkilerinde önünü açar, yanında olur, motive ederek moral değerlerini yükseltir. Bu durum, bireyleri, diğer ülkeler nezdinde saygın kılar. Saygın bireylerin etkinlikleri de yüksek olur. Bu değerlerin bulunduğu ülke, yerli-yabancı herkesin gönlünde yaşanılacak bir coğrafya olur. Her insan böyle bir ülkede yaşamaya layıktır fakat ülke insanımız diğerlerinden daha layıktır. Zira, biz Türk’üz.
Bu güzelliğin temel unsuru, ülkenin insanı ve kurumlarıyla güvenilir olmasıdır. Ticari çalışan bir kişi güvenirliliğini kaybedince itibarını ve müşterisini kaybeder. Müşterisini kaybeden esnaf işini kaybeder. İşini kaybeden tacir aşını, huzurunu vd hasletlerini kaybeder. Devletler de bundan farklı değildir. Saygın, çalışkan, birbirine bağlı, dayanışma içerisinde, paylaşımcı, huzurlu, geçmişini bilen, geleceğine güvenle bakan insanların oluşturduğu milletler; sözü dinlenen, duruşuna önem verilen, görüşüne baş vurulan bir dünya devleti olur. Bu da, devleti oluşturan kurumlar ve bu kurumların temsil yetkisini kullanan sorumlularla hayata geçirilir. Yani, kurumların temsil yetkisini kullanan sorumluların tutarlılığı ile ortaya konur. Yani kurumların sorumluları, tutarlı olmalı, yanıldıklarında uyaranlara karşı itidal göstermeli, onları dinleyebilmeli, savunma refleksiyle ne kendini ve ne de kurumu zorda bırakmalıdır. Sorumlular; iş yapanın hata yapabileceği, hatanın da düzeltilebileceği bilincinde olmalıdır. Sorumluların hatalarını gören ve düzeltilmesini isteyenler de, kişiyi ve kurumları incitmemeye özen göstermelidir. Aksi halde, ne kişinin saygınlığı ve güvenirliliği kalır ne de kurumların saygınlığı ve güvenirliliği. Unutulmasın, bundan sonra da ortada devlet de, millet de kalmaz.
Bu bağlamda, ülkemizde geçmiş yıllarda yaşanan olayları netlikle hatırlamamız, yorumlamamız ve bir ders çıkarmamız zor olabilir. Şahidi olduğumuz ve henüz bütün canlılığıyla zihnimizde bulunan son günlerin olaylarına bakarak gelecekten ümitli olmak için epeyce zorlanmak gerekir değil mi? Sorunun iki sebebi vardır: a) Kurumların, menfaat dağıtılan alan olarak algılanması, b) Kurum sorumlularının da, bu yetkiyi layüsel kullanma hakkına sahip olduğu varsayımı. Böyle olunca; iş çığırından çıkmakta, kurumlar ve sorumluları acımasız eleştirilmekte, eleştirilenler de hatayı kabul etme erdemini gösteremediğinden herkesin ve her kurumun ipliği pazarda sergilenmektedir. Yazımızda, bu pazardaki her bir ürünü değerlendirmeye en azından kendi kabiliyetimin yetmeyeceğinden, bazı örneklemelerle iktifa edilecektir. Zira, kurulan pazarda her kurum ve sorumlusunun ipliği bulunduğundan pazar alanı çok geniş ve pazardaki iplik çeşidi de sayılamayacak kadar fazladır.
*Milletvekili profili: Gece geç vakitte nereden dönüyorsa evine dönmekte. Gece asayiş görevindeki polis memurları, kontrol yapmak üzere (milletvekili olduğunu bilmediği) ancak görevi gereği durdurduğu araç sürücüsünde alkol tespiti yapmak ister. Sürücü direnir, görevliye zorluk çıkarır, kontrolden kaçamayacağını anlayınca, televizyonda izlediğimiz o çirkin görüntüler ve vekilden sadır olan o çirkin sözler kulaklarımıza kadar gelir. Bu manzarada, kalemimizi kirletmeyecek bir söz aradık ancak en ehven olarak “...seni yakarım lan polis...” ifadelerini seçebildik. Yakar tabii. Hem de temsil ettiği millet adına yakar!!!. Bu görüntülerin ve cümlelerin sahibi, milletten saygı beklemeyecektir herhalde. Diğer milletvekillerinin de işini zorlaştırdığı muhakkaktır.
*Öğretim elemanı profili: Gözüne kestirdiği ve dersi zayıf olan kız öğrencisini, ders çalıştırmak üzere evine davet etmekte. Saf kızcağız, dersi ile ilgili eksiğini tamamlama şansını bulmuş olma heyecanıyla davet edildiği mekanda, cefakar, fedakar, yardımsever hocasının hem de mesai saatinin dışında rahatsız edeceği endişesini de taşıyarak kapısını çalar. Ancak, kısa zaman sonra evin ahvali karakola intikal eder. Düşünelim. Bu öğretim elemanını bu sefalete düşüren kim ya da nedir? Bu çirkefe bulaşmış öğretim elemanını bu durumdan kim çıkarabilir? Düşüren kendisidir ve ancak, çıkaracak olan da kendisidir.
*Rektör profili: Türkiye’nin ilk ve bugün için de büyük üniversitesinin rektörü, bütün işlerini iptal eder ve reşit çağa gelmiş, kendisi ile ilgili her türlü konuda olduğu gibi yaşam tarzıyla ilgili konularda da tercihini kendisinin belirlemesi gereken rey sahibi öğrencisinin bu hakkını kullanmasına tahammül edemez. Buyurgan rektör, üniversitede ikna odaları kurar ve orada öğrencilerinin kişiliklerine müdahalede bulunarak tek düzelik sağlar. Zira, buyurgan rektör bu konuyu o kadar önemser ki, “eğitim öğretimle ilgili bütün çalışmaları durdurup, kişilikleri silikleştirerek sadece bu tek düzeliği sağlamak” üzerine and içer. Buyurgan rektör, medeniyetin ve başarının taşınan kafanın içindeki beyinle ilgili bir iş olduğunu kavrayamaz. Çünkü, kendisi, bulunduğu göreve hak edişle gelen bir akademisyen olmayıp bir intihalci olunca, bütün işlerin intihal yoluyla olabileceğine inanır. Ancak, hayat şartları böyle demez. Bu buyurgan rektörü, bu çukura düşüren hayatındaki intihalcilikten başkası değildir. Bir üniversiteyi tartışılır hale getiren, sokaktaki insan değil, rektörün ta kendisidir.
*YÖK profili: İşi ve sorumluluğu, ülkedeki çağ nüfusun, yüksek eğitim-öğretim programından her vatandaşın eşit şekilde yararlanabileceği fırsat eşitliği hazırlamak ve hazırlanan fırsatları tüm adaylara eşit şekilde sunmaktır. İşler bu minvalde giderken bir üyenin/üyelerin rüyasında: Her öğrencinin eşit şartlarda alındığı sınavlarda, meslek lisesi çıkışlıların başarılarının yüksek olduğu, bu durumun bazı buyurganlar tarafından istenmediği ve başarıyı belirlerken farklı-düşük katsayı uygulaması ile önlerinin kesilmesi ilhamı gelir. Uyanınca, ilham uygulamaya konur ve herkes rahatlar. Yeni uygulama ile, ellerinden eğitim haklarının alındığını gören tüm öğrenci ve öğrenci velileri yollara dökülür, itiraz bağlamında feryad-ı figan eder, ancak kimseye söz anlatamazlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.