Gazze ve müslümanlar
2008 yılının son haftasında Filistin topraklarında yaşanan acı ve şiddet, Filistin'in Gazze şehrine düzenlenen hava ve füze saldırısının ortaya çıkardığı elem verici sonuçlar hepimizi mateme boğmuştur. Gerçekten Müslümanların vaziyeti yürekler acısı... Hele hele savaşların, olayların televizyonlarda bir savaş filmi seyrediliyor gibi seyredilmesi, sadece vah! vah! diyerek çaresizlik içinde kalınıp bir şeyler yapılamaması, üzüntümüzü daha da artırmaktadır. Biz Müslüman Türkler olarak bu din kardeşlerimizin karşılaştıkları bu acı duruma seyirci ve duyarsız kalmamız düşünülemez.
Nasıl düşünülebilir ki Abdullah b. Ömer (R.A.)'den rivayet edilen bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
"Müslüman, Müslümanın din kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu (başına gelen musibete veya düşmanına) teslim etmez" buyurmuşlardır.1 Binaenaleyh yeryüzünün neresinde bulunursa bulunsun, ırkı, rengi, dili ve kültürü ne olursa olsun bütün Müslümanlar, Numan b. Beşir (R.A.)'den rivayet edilen Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bir hadisi şeriflerindeki ifadesiyle:
"Birbirlerine merhamette, sevgide, lütuf ve atifet hususlarında yek vücut olmalıdırlar."2 Birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşmalıdırlar.
İnsanlık olarak son yüzyılda dünyada meydana gelen olaylara ibretle eğildiğimizde, sorumsuzca davranan yetkililerin, çatışma yanlısı odakların, kendi çıkarları uğruna ötekinin hayatını hiçe sayan ve dünyayı kan gölüne çevirmekten çekinmeyen ihtiras sahiplerinin ürettiği şiddet ve savaşların, karşı şiddetleri nasıl beslediğini, kalplerde kin ve nefreti nasıl derinleştirdiğini ve bütün dünyayı müteselsil bir savaş, şiddet ve kaos ortamına nasıl sürüklediğini üzülerek görmekteyiz. Özellikle son yüzyılda, gelişmiş ülkeler açısından stratejik önem taşıyan Ortadoğu ve İslâm dünyasında, müdahalelerin, işgallerin, şiddetin, hak ihlallerinin bu coğrafyanın ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal diğer faktörleriyle birleştiğinde insanlarında kin, nefret, intikam ve düşmanlık duygularını nasıl kökleştirdiğini ve toplumsal hayat ve sağduyuyu nasıl altüst ettiğini bütün dünya kamuoyu görmektedir.
Gazze'ye yapılan, aralarında yaşlı, hasta, çocuk ve kadınların da bulunduğu yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, ev ve işyerinin yerle bir olmasına sebep olan bu çirkin saldırı, hangi din ve inançtan olursa olsun, sağduyu ve vicdan sahibi herkese insanlık adına ağır bir mahcubiyet yaşatmıştır.
Herkesin gözü önünde cereyan eden ve amacı da herkesçe bilinen bu olayların "din ve medeniyet çatışması" olarak sunulmasını, bir tespit veya öngörü olarak değil, barışı katleden gerçek failleri göz ardı ettirmeyi ve çatışmayı daha geniş bir zemine yaymayı hedef alan stratejik bir eylem planı olarak değerlendirmek gerekir.
Tekrar vurgulamak gerekir ki, bunu bir din ve medeniyet savaşı olarak, hatta savaş olarak nitelemek gerçeği görmemek olur. Bu ve benzeri olaylar, bütün dinlerin gayrı ahlâki olarak kabul ettiği kirli bir güç gösterisidir. Tarihte iktidarını güç gösterisi ve ayrımcılık olarak sergileyenlerden çok çekmiş olan bir ulusun, tarihin değişik dönemlerinde zulme, şiddete ve ayrımcılığa maruz kalanların bugün eline güç geçirdiğinde veya güç odaklarının desteğini aldığında benzeri acıları başkalarına yaşatıyor olmasını bütün dünya ibretle izlemektedir. Bu son gelişme, aynı zamanda yıllardır barış için sarf edilen çok yönlü çabalara indirilmiş ciddi bir darbe olup, bütün bölgenin istikrarsızlığını perçinlemekten, toplumlara, nesiller boyu sürecek kin, öfke, nefret ve şiddet yüklemekten başka bir işe yaramayacaktır.
Bize emanet olarak verilmiş bir dünyayı fesat ve tuğyanla, isyan ve zorbalıkla yaşanılamaz hale getirmek sadece insanlığa karşı suç değil, ilahi vahiyden ve rahmet elçisi bütün peygamberlerden de nasipsizliktir. Kimden gelirse gelsin her türlü haksızlığa karşı çıkmak, dini, dili, ırkı ve cinsiyeti ne olursa olsun mazlumun yanında olmak, semavi dinlerin ve kutsal kitapların ortak çağrısıdır. Bunun için de, bugün bütün dini kurum ve liderlerin bir sınavla karşı karşıya olduğunu, bu trajik gelişmeleri kınamalarının yeterli olmayacağını, şiddet, zulüm ve fesadın önlenmesi, huzur ve barışın tesisi için hem kendi ülkelerinde hem de dünya kamuoyuna yönelik olarak seslerini yükseltmelerinin ve insani duyarlılığı geliştirmelerinin sadece dini değil insani ve ahlâki bir vazife haline de geldiğini ifade etmek isteriz.
1 Buhari, Mezalim: 4, İkrah: 7, Müslim, Birr: 58
2 Müslim, Birr: 66
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.