Vicdanî red

Vicdanî red


Bu kavram Türkiye’de yeni yeni oturmaya başladı. Özgürlük eylemini simgeliyor. Komünist, ateist ve Yehova Şahitleri’nin gündeme oturttukları bir mücadele şeklidir. Kendi vicdanına uymayanları reddetmek. Buna vicdani red ismini verirler.
Müslümanlara göre esas olan, inancının hür olmasıdır. İnancı hür olmayanın kendisi de hür değildir. Hür olmayan bir kimse de, inancına vurulan prangalara karşı hep tepkilidir. O inancı ile özdeşleşmiştir, inancına karşı olanlara karşı tepkilidir, inancına hürmet etmeyene de hürmet etmez. Enver Aydemir bunun örneklerindendir.
Aydemir ne diyor?
“TSK seçkinleri laik değerlere dayanarak dini inançlara karşı hasmane duygular beslediği için askerlik yapmayacağım” diyor.
Bugünün şartlarında bunu söylemesi mangal gibi bir yürek gerektirir. Bütün tabu ve putların karşısına dikilmesidir. Hz. İbrahim gibi baltayı ele alması demektir. Müslüman’ın inancına putlara, mukaddes kimliğinde girmiş ve kabul görmüştür. Tarihin ağırlığında ordu, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in ismine atıf edilmiş, Mehmetçik olmuştur. Milletle özdeşleşmiş, vatan müdafaası namus borcu olarak görülmüştür. O, her evin iftihar ettiği bir kurumdur. Çocuklarını adam etmek için ona gönderirler. Düğünlerini yapmak için askerliğinin bitimini beklerler. Ordu askerliktir, ordu namus bekçisidir. Ölenler şehit, kalanlar gazidirler. Halk hiçbir zaman ordunun inancıyla sürtüştüğünü kabul etmez. Böyle algılanmış ve böylece de inançların tepkisi törpülenmiştir. Ordu, sistem ve yüksek rütbeliler “Bizim şeriatla ilgimiz yoktur. Ordu da Müslümanların ordusu değildir” deseler de halk bunu kabul etmez.
“Birkaç bozuk kişinin ifadesi orduyu değiştirmez” derler.
Namaz, oruç, zekât ve Cuma kılmak Müslüman olmanın özelliğidir. Orduda ise bunlar yasaktır. Başörtülü ziyaretçi kabul edilmez. “Orduevinde İslami şekille düğün yapılmaz” dendiğinde de orduya toz kondurulmaz. “Kişilerin hatasını kurumlarda görmeyelim” denilir. Onun için ordu Müslüman ordusudur. Allah’ı temsil eder, Peygamberi temsil eder!
Bugüne dek böyle gelmiştir. Böyle gitmeyeceği de bellidir. Milletin zaafından istifade ederek bütünleştiği inananlardan, tepkiler başlamıştır. “Ben bu orduya askerlik yapmam” çığlıkları çoğalmıştır. Çünkü;
Zamanın icabı her şey globalleşti. Herkes hakkını arar oldu. Gizli kapılar açılmaya, aldatılan meseleler su yüzüne çıkmaya başladı. Halk da meselesine sahip çıkmaya başladı. Geçmişteki bağ ve bağlantılardan kurtulmaya, dininin reddettiği, istediği duygulardan sıyrılmaya, “dinim ne diyor” demeye başladı. Vatan, millet, şehit, gazi mefhumları sorgulanır oldu. İçinde dinin olmadığı hiçbir kavramın dince mukaddes olmayacağı kavrandı. Yeni bir uyanış başladı, silik ve sönük şahsiyetler yenilendi. “Benim inancıma hasmane tavır alanlara askerlik yapmayacağım” direnci başladı.
Müslüman şunu öğrendi; her zulüm sistemi, işkence eder, hapis yatırır. Ama inancından taviz alamaz. O, şiddetin neticesini onu rızayı bariye götürürse çekmeye razıdır. Halkı uyarma ve uyandırmanın da bir tebliğ olduğunun idrakindedir. Hz. Bilaller, Ammarlar ona örnektir. Buna azimet denir. Azimet yolunda ölenler de cennetle müjdelenmiştir. Ruhsat kullanmak da hakkıdır.
Enver Aydemir, azimet örneği vererek tepkisini göstermiş, hürriyet bayrağını açmıştır. Yolu zor ve engebelidir. Baskı sistemi katı ve acımasızdır, milletin uyanmasından korkarlar, Müslümanların hak istemesinden çekinirler. Onun için de baskılarını artırırlar.
Bize düşen, zulmü azimetle karşılayan kardeşimizin hakkını korumak, inanç açılımı için zemin hazırlamaktır. “Ben Müslümanım” diyenlerin sistem içindeki konumlarını düşünerek, “Ben de reddediyorum” demektir. Madem ki demokrasi var, “Benim yerim neresi” sorusunu sormaktır.




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi