“Harp Oyunu” veya Bir tavşan vurdum kebap oldu!..
Emekli Org. Çetin Doğan’ın “Balyoz Harekâtı” konusunda yaptığı açıklamalara kim inandı? İsterseniz şöyle bir deneme yapın: Sokağa çıkıp sıradan gelen geçen vatandaşlara sorunuz. Bakalım on kişiden kaçı inanmış...
Hadi diyelim sade vatandaş harp oyunundan, tatbikattan, senaryolardan, kum sandığı çalışmalarından yeterince anlamıyor. O zaman ömrünün 30-40 yılını bu işlere vermiş emekli subaylara sorunuz. Bakalım onlar daha önce hiç bu nitelikte harp oyunlarına şahit olmuş mu? Çetin Doğan dikkatleri başka noktalara çekmek için hiç anlamadığı dinî konularda yalan-yanlış ahkâm kesiyor. Ama milletin zekâsıyla alay etmeye hiç kimsenin hakkı yok!..
Hani avcı kahvehanesinde adamın biri endazesiz atıyormuş ya... “Bir tavşan vurdum kebap oldu...” diyormuş. Etrafındakiler dayanamamış, “Yahu insaf” demişler, “Bizler de avcıyız, yeri gelince biz de atarız ama seninkisi bir acayip, hiç böyle şey olur mu?” Berikinin imdadına arkadaşı yetişmiş: “Bu adam” demiş, “Anlatmasını bilmiyor. Oysa ben de yanında idim. Aynen öyle oldu. Tavşanı tam da çalıyı dolanırken vurdu. Barut çalıyı tutuşturduğu için, tavşan yanan çalıya takılarak kebap gibi pişti...”
“Hah” demişler, “Böyle anlatsana; biz de anlayalım nasıl olduğunu...” Bu seferlik durumu kurtaran şanlı avcımız, başka bir gün hepten ölçüyü kaçırmış: “Bir tavşan vurdum, köfte oldu...” demiş. Bu defa en önce arkadaşı isyan etmiş: “Birader” demiş, “Bana hiçbir açık kapı bırakmadın ki... Bunu nasıl düzelteyim? Şimdi soğanı nerden bulayım? Suyu nerden getireyim?”
Yani, zırva tevil götürmüyor.
Vatandaşı dehşete düşüren senaryoları, bunlar beyin fırtınası veya harp oyunu diyerek yutturamazsınız. Tıpkı daha önce “boru” diye açıklanan lav silahlarının (pardon mühimmatın) boru olmadığı gibi...
Kısacası boru değil, oyun çok ciddi! İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı işe el koymuş bulunuyor. Bakalım sonuç nereye varacak... Anayasa Mahkemesi’nin son kararı tam da zamanında yetişti! Kozmik Oda aramaları ve Arınç’a suikast iddiaları, daha önce Şemdinli davasında görüldüğü üzere “iyi çocuklar”ın korunması şeklinde sonuçlanacak mı, yoksa olayın perde arkası tam anlamıyla gün ışığına çıkarılacak mı? Bunu zaman gösterecek...
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesini beklemenin çok fazla anlamı yok...
Zira daha önce 367 meselesinde ve 411 oyla kabul edilen anayasanın 10. ve 42. maddelerinin değişikliğinde yaşandığı üzere mahkemenin evrensel hukuk ilkelerini zorlayan kararlarına benzer bir mantıkla, pekâlâ gerekçe bulması işten değil.
Bu son gelişme bir kere daha gösterdi ki, Türkiye’de sil baştan köklü bir anayasa yapılmadıkça, hukuk devletini gerçek manada tesis etmek ve her türlü ayak oyununa set çekmek mümkün değil. Şu halde bütün dikkat ve enerjimizi yeni bir anayasa için teksif etmeliyiz. Kısmi değişiklikler asla kâfi gelmeyecek...