Doğru Bilgi ve Sansasyon
Geçen hafta, Siyonist işgalcilere ait bir gazetenin gündeme getirdiği iddiaya Özel FM’de 22 Ocak Cuma akşamı yayınlanan Dünya Döndükçe programında cevap vermiş ve bu iddianın gerçekleri yansıtmadığını, bazı bilgilerin çarpıtılması suretiyle çıkarıldığını söylemiştik. Gündemimizde başka konuların yer alması sebebiyle yazılarımızda üzerinde durmayı biraz geciktirdik. Ama konuyu merak eden okuyucularımızın birçoğunun sözünü ettiğimiz radyo programını dinleyememiş olabileceklerini ve zihinlerindeki soruların giderilmesi için vereceğimiz bilgilerin faydalı olacağını düşünerek bu konuya açıklık getirmek istiyoruz.
Başta haberciliğin sorumluluk yüklediğini, herhangi bir kişiyi, kurumu veya oluşumu töhmet altına sokan iddiaları gündeme taşırken “doğru bilgi” veriyormuş edasına girmeden, töhmet altına sokulan tarafların savunmalarına veya açıklamalarına birinci derecede yer vermek gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ne var ki günümüzde özellikle Internette kolay, ucuza mal edilen hatta herhangi bir maliyeti olmayan enformasyon faaliyeti yaygınlaştığından herhangi bir araştırma, soruşturma zahmetine katlanılmaksızın “kopyala yapıştır” uygulamasına başvuruluyor.
Bu arada sansasyonculuğun ilgi ve merak uyandırması, enformasyon faaliyetiyle uğraşanların ilgiyi kendi çalışmalarına çekme arzularını harekete geçiriyor. Oysa piyasaya sürdükleri malzemelerin kendi ürünleri olmadığını, başkalarından alıp “kopyala – yapıştır” usulüyle vitrine koyduklarını, üstelik sansasyonel ürünleri kullanırken birilerinin haklarına tecavüz edilmesinin yüklediği sorumluluğu da dikkate almadıklarını düşünmüyorlar. Doğru bilgi verme hassasiyeti ve bu yolla kazanılacak güven sansasyon yoluyla insanların ilgilerini kendi vitrinine doğru çekmeye çalışmaktan çok daha iyi ve faydalıdır. Çünkü doğru bilgi verme hassasiyeti ile kazanılacak güvenin oluşturacağı ilgi kalıcı, sansasyonel faaliyetlerin sebep olacağı ilgi ise geçici, vitrine koyduğun malzemenin orada kalış süresincedir.
Siyonist işgalin medya cephesini oluşturan yayın organlarından Jerusalem Post’un, Hamas’ın 1967 Haziran Savaşı’nda işgal edilen Filistin topraklarında bir Filistin devleti kurulmasını kabul edeceği ve bunun gerçekleşmesi durumunda İsrail’i tanıyacağı iddiasını haber yapması üzerine Türkiye’de de bazı medya organları iddiaya hararetle sarılarak Hamas’ın çizgisinin kökten değiştiği yönünde haberler yaptılar. Oysa böyle önemli ve ilkesel bir konuda Hamas’ın çizgisinde bir değişiklik olup olmadığı hakkında güçlü kanaate varmak için Siyonist işgalcilerin medya organlarının yayınladığı haberlerden ziyade İslâmî direnişin kendi açıklamalarına itibar etmek gerekir. J. Post adlı gazetenin iddiasının Türkiye’deki medya organları tarafından gündeme taşındığı gün Filistin’deki İslâmî direnişe yakın yayın çizgisiyle bilinen Filistin Enformasyon Merkezi’nin haberlerinde Hamas’ın işgali hiçbir zaman meşru tanımadığı ve tanımayacağı yönündeki açıklamaların haberleri yer aldı. Jerusalem Post’un sansasyonel haberini önemseyen medya kaynaklarının, böyle önemli bir konuda İslâmî direnişin çizgisini benimseyen haber kaynağına bakma ve orada yer alan haberlerden istifade etme zahmetine katlanmaları gerekmez miydi?
Siyonist işgalin hizmetindeki medya bu şekilde zihin bulandıran iddiaları gündeme taşıma işini ilk kez yapmıyor. Daha önce de benzer haber ve yorumlarla Filistin direnişinin çizgisi hakkında kafalarda gerçeğe aykırı kanaatlerin oluşmasına sebep olmaya çalışmıştır. Bu, psikolojik savaşın bir taktiğidir. Bu savaşta “bakın, işgali tanımama konusunda son derece ilkeli görünenler bile bu çizgilerinde daha fazla ısrarlı olamayacaklarını, İsrail realitesini kabullenmekten başka bir çözüm yolu olmadığını anlamaya başladılar” şeklinde bir kanaat oluşması için çaba sarf ediyorlar. Zaten bir yandan söz konusu iddiaları gündeme taşırken, bir yandan da zikrettiğimiz nitelikte okuyucu yorumlarını veya söylentileri yayarak yönlendirme yapmaya çalışıyorlar. Bir yönüyle de bu tür iddialar onlar açısından var olanın değil arzulananın kamuoyuna yansıtılmasıdır.
Oysa Hamas işgali meşru kabul etmeme ilkesini daha zor durumda olduğu dönemlerde bile korumuştur. Ayrıca böyle ilkesel konularda zihin bulandırma çabasındaki medyanın değil ilkenin sahibinin söylediğine itibar edilir.
İddiaya mesnet olarak kullanılan “1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasının kabulü” ise işgalin tanınması anlamına gelmez. Ayrıca Hamas bunun mümkün olduğunu ilk kez söylemiyor. Filistin topraklarının bir bölümü üzerinde sembolik değil tüm gerekli haklara sahip bir Filistin devleti kurulmasının mümkün olduğunu, böyle bir şeyi uzun vadeli bir ateşkesle kabul edebileceğini ama işgali asla onaylamayacağını daha önce dile getirmişti.
Son olarak da şunu ifade edelim ki Ortadoğu’da dengeler Hamas’ın işgali tanımasıyla değil Siyonist işgalin çöpe atılmasıyla değişir. Çünkü işgalin tanınması var olan dengelerin kabullenilmesidir ve emperyalizmin istediği budur. Evet dengeler mutlaka değişecek, Siyonist işgalci de zaten bunu tahmin ettiği için endişeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.