Cüneyt Arvasi

Cüneyt Arvasi

Tek ekonomi, çift yorum...

Tek ekonomi, çift yorum...

Şairin dediği gibi;
“Geçen hafta sonu Ankara’da bir yıl yaşadım...
Günlerden Cumartesi idi...”
Mimarisi bozkır ve beton binalardan ibaret olan bu şehrin yükü gerçekten ağır...
Türkiye bir yana, 16 milyonluk devasa bir dünya metropolü olan İstanbul’u da yönetmek zorunda...
Boğazda vapur turu atan bir adam, etrafındaki manzaraya bakıp da, bu şehrin kıtalar yönetmiş olduğuna şaşırmaz...
Sebebi basittir... İstanbul, kendisini meydana getiren her şeyle birlikte, imparatorluklar tarihi boyunca yönettiği coğrafyaların hep önünde oldu...
Siyasette, ekonomide, piyasada, eğitimde, kültürde, diplomaside ve güvenlikte ölçüleri tayin etti...
Başkent yaşı hâlâ çok küçük olan Ankara ise 1960 darbesinden sonra belini doğrultamadı ve Türkiye’yi geriden ve kuşkuyla takip etti...
Milletin gerçeklerinden bir kez kopunca, ülkeyi bürokrasinin yorumuna göre biçimlendirmeye çalıştı...
Bu günlerde Ankara’nın gündeminde siyasi hesaplaşmalar, Türkiye’nin sokaklarında ise ekonomi meselesi var...
Siyasi iktidarı ve bürokrasiyi, ekonomi yönetiminden dolayı çok eleştirdik...
Fakat Türkiye ekonomisinin, başkentten iyi seçilemediğini galiba hesaba katmadık...
Daha doğrusu, Ankara’da ekonomi denilince anlaşılan şeyin, Türkiye’de anlaşılan şeyle aynı olduğunu düşündük ve yanıldık...
Hâlbuki bu memur kentinde, maaşlar gününde tıkır tıkır ödenir...
En vahim hatalara rağmen işi kaybetme korkusu da yoktur...
Devlet, makam lüksünün her türlüsünü ziyadesiyle karşılar...
Yetmediği yerde harcırahlar, yurtdışı seyahatler görevler devreye girer...
Kaynağı bellidir... Türkiye’nin verdiği vergilerdir...
Haliyle bütçenin önemli bir kısmı bu işlere harcanır...
Devlet imkânlarıyla sübvanse edilen Ankara manzarası da ekonomik krizi hissetmez ve çorak bozkıra doğru estetikten yoksun binalarıyla, konutlarıyla serpilip büyümeye devam eder...
Bu durumun bürokratik anlayış üzerinde bir etkisi olduğu muhakkak...
Durmadan çoğaltılan vergiler ve zamlar başkentin ekonomi anlayışına göre, bürokratik performans olarak kabul ediliyor…
Üstelik Ankara’ya gelen siyasetçiler de bu ekonomi modeline görülmedik bir hızla uyum sağlıyorlar…
Gün gelip de şehrin bu atmosferinden çıktıklarında, fikirlerinden çark ediyorlar…
Ekonominin gerçek sorunlarına vakıf bir adamı dışarıdan bu şehre getirip icraatı bir günlüğüne teslim ettiğinizi hayal edin…
Neler yapardı acaba?
Mesela vergi borçlarında istisnasız her mükellefe 10 bin liralık bir indirim sağlardı…
Bunun adı da af veya varlık barışı olmazdı…
Vergisini zamanında ödeyenleri ise bir sonraki yıl içinde bu indirimden yararlandırırdı…
Bu basit uygulama ile ekonominin en küçük yapı taşı olan esnaf kurtarılır, piramidin temelinden zirvesine doğru üretim ve ticaret esaslı bir şekilde motive edilirdi…
Toplam vergi gelirlerinde yüzde 4-5 arası bir düşüş yaşansa da devam eden yıl içinde, bu kayıp fazlasıyla telafi edilirdi...
Merkez Bankası'nın İstanbul’a taşınması konusu çok tartışıldı…
Bu düşüncenin temelinde, bozkırdan yorumlanan bir ekonomi anlayışının Boğaziçi’nde, Türkiye ve dünya gerçekleri ile buluşturulması yatıyordu…
Eğer mümkün olsaydı, ekonominin kör noktalarını da görmüş olacaktık…





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cüneyt Arvasi Arşivi