Halep oradaysa arşın buradadır
Dışişleri camiası ile aynı zaviyeden bakamıyoruz.
Onlar İslam ümmetinin nabzını batının iki parmağı ile ölçmek alışkanlığından kurtulamıyorlar.
Bizler ise İslam âleminin dinamikleri ile olaylara bakıyoruz.
Dışişleri camiasına göre Türkiye, batının sadık müttefiki ve Avrupa Birliği’nin muhtemel üyesidir. Yüzü batıya dönük olmalıdır.
Bize göre Türkiye, Osmanlı’nın mirasına sahip çıkabilecek kadar güçlü, İslam âlemine lider olabilecek ekonomik ve askeri yeteneklere sahip büyük bir devlettir.
Kendi aslına dönüp politikalarını bu eksende yeniden düzenlemelidir.
Dışişlerine göre bizim söylediklerimiz “aşırı milliyetçiler ya da uçuk İslamcıların ideolojik fantezilerinden” ibarettir.
Bize göre de dışişlerinin söyledikleri “Türkiye’yi hak etmediği bir şekilde, batının yedek stepnesi gibi bagajında tutulmasından” başka bir şey değildir.
Libya’ya yönelik “Haçlı seferi” Müslümanlar arasında haftalar öncesinden telaffuz edildi.
Ardından Fransa İçişleri Bakanı ekranlara çıkıp, kendilerinin “haçlı seferi önderliği” olduğunu resmen ilan etti.
Gerçi Putin daha evvel söylemişti ama bizzat saldırganın ağzından kelimesi kelimesine duyduk.
Bir tuhaflık yok. Evet, bal gibi haçlı seferidir.
Dışişleri bunu açıklamadığı gibi hükümet ve siyaset üzerinde oluşturduğu baskı ile tezkereyi Meclis’ten geçirip askeri kuvvetlerimizin Libya’ya gönderilmesini sağladı.
Sanki sadece Fransa arıza çıkarmış da müdahale yetkisi onun elinden alıp NATO’ya verilmiş.
Hâlbuki orada bir koalisyon gücü var ve gece gündüz Libya’ya füze yağdırıyorlar.
Elbette ki menzilimiz Libya olacaktı.
Fakat batı askeri kuvvetlerinin arasına karışarak oralara gitmek şekline olmamalıydı.
Büyük Türkiye modeline uymadı.
“Tutulan taraf ve zamanlama” konusunda düşülen vahim hatayı yakın gelecekte çok net şekilde göreceğiz.
Biz ne diyoruz?
“İslam âleminde ümmet bilinci hızla yeşermektedir. Olayları ve gelişmeleri “batı, Arap memleketlerindeki diktatörler ve batının yanında duran bir Türkiye” olarak değerlendirmek yanlıştır. Bu politika, birkaç yıl içinde İslam âleminin ortak ümmet bilinci tarafından sorgulanacaktır.”
“Kısa vadeli askeri politikaları batının peşinde koşuşturarak uygulamak, Türkiye’nin büyük devlet dinamikleriyle çelişmektedir”
“Arap memleketlerindeki rejimleri kuran batıdır. Hepsi sunidir ve kendi halkları tarafından elbette ki yıkılacaktır, siyasi haritalar geçicidir.”
“Siyasi bunalımlar ve kaos, batının her seferinde askeri saldırıları ve istila hareketleriyle çözülemez.”
Dışişleri politikalarının tutarlılığı yakın zamanda Suriye ile test edilebilir.
Hep biliyoruz;
Ortadoğu bomba ise Suriye de bu bombanın pimidir.
Esad artık bir karar vermek zorundadır.
Firar mevzubahis olamaz. Suriye rejimi, diğerleri gibi “tek adamı” değil, Sünni çoğunluğu ezen yüzde onluk Nusayri azınlığın diktatörlüğünü temsil ediyor.
İç savaş ihtimalini artıran bu durum, batı için istikrar ama Ortadoğu’nun felaketi anlamına geliyor.
Krallıklar, şeyhlikler, diktatörlükler ve aşiretlerin eline tutuşturulmuş suni devletler, İslam âlemini geri bırakıyor, kontrol altında tutuyor ve sömürülmesini kolaylaştırıyor.
Çözülen ve bozulan yapı budur. Yerine ne koyarsanız iş görmez.
Suriye karışırsa, Ortadoğu işte o zaman fena halde karışır. İsrail, Lübnan’ı bir anda ezer. Siyonistlerin “hava yastığı” olan Ürdün patlar.
İran meseleye doğrudan müdahil olur. Rusya ve Çin, Suriye sorununa Libya gibi bakamaz.
Irak’ta bekleyen Amerikan kuvvetleri zaten bahane kolluyor.
Eğer Türkiye batı eksenli dışişleri politikalarını uygulamaya kalkarsa, patlayabilecek bir Suriye sorununa katiyen çözüm üretemez.
Herkes, her şey havada ve uçaklarda...
Siyasiler uçuyor, dışişleri uçuyor, gazeteciler uçuyor, bomba yüklü uçaklar, mermiler ve füzeler havada uçuyor.
Karşılıklı tebrikler ve teşekkürler havada uçuyor.
Ama aşağıda bir ümmet yeniden doğuyor.
Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek olan da budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.