Hukuk dediğiniz şey bu mudur?
Yahut şöyle soralım, hukuk dediğiniz şey; dün öyle bugün böyle diye, döneme göre değişen (Hadi daha açık söyleyelim, YÖK Başkanının ideolojik aidiyeti veya siyasi tandansına veyahut iktidarın rengine göre istikamet değiştiren, aynı konuda ve aynı şartlar altında hem evet hem hayır diyebilen...), yani her tarafa lastik gibi uzayabilen kararların alınabildiği bir alan mıdır?
Değilse nedir peki?
1998 yılında, katsayı kararını alan YÖK değil miydi? 1999 yılında, “Evet, bu konuda (yani katsayı meselesinde) karar da, yetki de YÖK’ündür...” diyen aynı Danıştay değil miydi?
O halde şimdi ne değişti?
Siz yorulmayın ben söyleyeyim: O zaman YÖK’ün başında Kemal Gürüz vardı. Şimdi Yusuf Ziya Özcan... Başka bir değişiklik yok!
Danıştay’ın neden böylesine 180 derece dönüş yaptığı konusunda, pek çok yorum ve tahmin yapılabilir. Ama bu kararın getirdiği menfi sonuçlar ve eğitim sisteminde yol açtığı zararlar ne yazık ki, ortadan kalkmıyor...
İdare Hukukunda çok temel ve değişmez bir kural vardır: Bir kararı tesis eden makam, daha sonra o kararı değiştirebilir veya kaldırabilir.
Danıştay 8. Dairesinin katsayı konusunda peş peşe verdiği iki karar, bu temel hükmü tartışmasız bir biçimde ihlal ediyor.
Şimdi bu saatten sonra, yargının tarafsız olması gerektiğini tekrarlamanın veya yargının sadece tarafsız olmasını değil, aynı zamanda tarafsız görünmesi ve algılanması gerektiğini dermeyan eden BM ‘Bangalore Yargı Etiği İlkeleri’ni hatırlatmanın ne kadar yararı olabilir ki!.. 28 Şubat Süreci’nde, Adalet Bakanının aksi yöndeki çağrı ve talebine rağmen, askerî cemselere doluşup Genelkurmay’da brifing almaya giden kimi yüksek yargı mensuplarının, o sıralarda bağımsızlık ve tarafsızlık prensibine ne kadar riayet ettiğini hatırlıyoruz... 28 Şubat Sürecinin dayattığı katsayı koyma yetkisini, o dönemde emir-komuta doğrultusunda YÖK’e bırakan Danıştay, şimdi İdarenin bu yetkisini, Anayasanın 125. Maddesi hükmüne açıkça aykırı biçimde kendi uhdesine alıyor.
AY 125. Maddenin dördüncü fıkrası, idari eylem ve işlemler üzerindeki yargı denetiminin sınırını çiziyor ve “... Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” diyor. Diyor ama Danıştay 8. Dairesi hiç oralı değil.
Aynı Daire, 1984’te, İzmir 1. No’lu İdare Mahkemesinin baş örtüsü hakkındaki kararını “simge”leştirerek (1984/ 1574 Sayılı karar) malum süreci başlatmıştı. Daha sonra nöbeti Anayasa Mahkemesi devraldı. AYM, (1989 /12 ve 1991/8 Sayılı kararları) ile, 2547 Sayılı YÖK Kanununun ek 16 ve ek 17. maddeleri hakkında, AY 153. madde hükmüne açıkça aykırı biçimde; kanun koyucu gibi hareket ederek, hukuktan ziyade siyasi içtihatlar geliştirerek, yeni bir uygulamaya meydan verecek ve telafisi güç yeni handikaplar açtı. Üstüne üstlük bir de, AY 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği, yine AY 148 ve 153. maddelere kesinlikle aykırı biçimde yerindelik incelemesi yaparak iptal etti...
İşte hukuk vaziyeti ülkemizde böyle... Bir Danıştay, bir AYM; bir AYM, bir Danıştay, münavebeli olarak Anayasaya aykırı kararları almakta âdeta yarış içinde. Hukuk hakikaten bu mudur?