Blair, İran, sakallı ve cüppeliler
BLAIR'İN İRAN'A İŞARET ETMESİ
İngiltere'de Irak işgalini araştıran komisyona iki hafta önce ifade veren eski Başbakan Tony Blair, kendisine sorulan soruların hemen hepsinde hiç ilgisi olmadığı halde 'İran tehdidine' vurgu yaptı. Irak işgaline ve Saddam Hüseyin'in devrilmesi için Bush'a bir yıl öncesinden söz verdiği anlaşılan Blair, tam 58 kez 'İran' kelimesini kullandı. Irak'ta 2 milyona yakın insanın ölümüne, 5 milyonun mülteci durumuna düşmesine sebep olan işgal için bir kez bile pişmanlık ifade etmeyen Blair, aynı zamanda BM, ABD, AB ve Rusya'dan oluşan dörtlünün Ortadoğu Temsilcisi. Bu şu anlama geliyor: Irak'ı yerle bir eden ve milyonlarca Iraklı'yı boğazlayan işgalin kararını veren Blair, İsrail ve Filistinliler arasında barış yapma görevini üstlenmiş. Irak işgaline gerekçe gösterilen olmayan Kitle İmha Silahları (WMD) konusunda 'yalan' söylediği için İngiliz kamuoyunda güven yitirmiş olan Blair'in İran'ı tehdit olarak nitelendirdiği sözleri, İngiliz basınındaki haber ve yorumlarla paralellik arzediyor.
İngiltere'de gerek sağ gerek sol basında Mahmud Ahmedinejad'ın kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri İran karşıtı haber ve makalelerde artış var. Gazete sayfalarında ve televizyon haberlerinde “Ahmedinejad'ın Besiç güçlerinin demokrasi isteyen muhaliflere işkence yaptığı” teması işleniyor sürekli. İsrail, ABD ve Avrupa ülkelerini İran'a saldırmaya kışkırtırken, böylesi bir saldırının kamuoyunda da kabul görmesi için basın yoluyla adeta alt yapısı oluşturuluyor. İran muhalefetine verilen siyasi ve propaganda desteği Ahmedinejad'ı deviremezse, İsrail, Batılı ülkeleri Ortadoğu'da yeni bir savaşın içine sürüklemekten çekinmeyecek Ortadoğu'ya barış getirmekle görevlendirilmiş Blair de Irak'ta olduğu gibi hala savaş tamtamları çalıyor.
NURSUNA MEMECAN'IN SÖZLERİ
Geçtiğimiz Pazartesi (8 Şubat) günü Global Strategy Forum isimli bir kuruluşun davetlisi olarak Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış ile Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı İbrahim Kalın, AK Parti milletvekilleri Suat Kınıklıoğlu, Nursuna Memecan, Yaşar Yakış ve Kürşat Tüzmen, İngiliz Lordlar Kamarası'nda Türkiye'nin demokratikleşme süreci ve dış politikası hakkında birer konuşma yaptı. Bağış ve Yakış, İngilizlere, Türkiye'nin komşularıyla 'sıfır problem' politikasını, Tüzmen Türkiye'nin dış politikasıyla bağlantılı olarak dış ticaretini, Kınıklıoğlu ve Memecan da Türkiye'nin demokratikleşme sürecini anlattı. Konuşmacılardan Milletvekili Nursuna Memecan, Avrupalıların İslam'dan korkmaması gerektiğini İslam'in bir barış dini olduğunu ve Müslümanların kılık kıyafetini yasaklanmasının (Fransa'da henüz yasalaşmamış olan burka yasağına atıfta bulundu sanırım) demokrasiyle bağdaşmayacağını söyledi. Memecan'ın iyi niyetle söylediği ancak naif kaçan bu sözlerinin muhatabı aslında Avrupa değil Türkiye. Zira, üniversiteler ve diğer devlet kurumlarında uygulanan başörtüsü yasağı sadece Türkiye'de uygulanıyor. Bu açıdan bakıldığında İslam'dan korkanlar Avrupa değil, Türkiye'deki devlet içindeki devlet...
BRITISH LIBRARY'DE NAMAZ
Londra'da bulunan British Library, bünyesinde 14 milyon kitap, 920 bin akademik dergi ve gazete, 3 milyon ses kaydı ile dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri. Dünyaca ünlü ressamların resimlerinin sergilendiği, yazarların kitaplarını imzaladığı İngiltere'nin en büyük bilgi bankası olan Britisih Library, Ankara'daki Milli Kütüphane'ye karşılık geliyor ancak Milli Kütüphane'den çok daha büyük. Bu kütüphanede, Ankara'daki Milli Kütüphane'de olsa kütüphane yetkililerinin müdahale edeceği, bazı gazetelerin ise 'Kütüphanede şeriat gösterisi” şeklinde kışkırtıcı başlıklar kulanabileceğini düşündüğüm bir olaya şahit oldum geçtiğimiz günlerde. Kütüphanenin ikinci katında bulunan okuma salonlarından birine giderken, koridorda Orta Asya kökenli olduğunu düşündüğüm genç bir öğrencinin namaz kıldığını gördüm. Seccadesini yere sermiş bu genç namaz kılarken, oradan geçen kadın erkek hiç kimse dönüp bakmadı bile. Namaz kılan bu genç ile sakallı, sarıklı, cüppeli ve burkalı Müslümanların araştırma yapmak için geldiği British Library'daki ,Kemalist düşünceye göre, bu 'nahoş görüntüler' Türkiye'de yaşansaydı, darbe gerekçesi olurdu. O insanlar nasıl terörize edilirdi acaba?