Antonio da Khan da Türkiye'ye bakıyor
Türkiye'nin üçüncü dünyaya yönelik başlattığı çok yönlü siyasi ve ekonomik ortaklık üzerine kurulu dış politikası başta Müslümanlar olmak üzere üçüncü dünya halkları arasında heyecanla takip ediliyor. Komşularıyla 'sıfır problem'politikası çerçevesinde geliştirdiği siyasi ve ekonomik ilişkilerin yanısıra Afrika açılımı da Türkiye'nin hem bölgesinde hem de dünyada itibarını arttırdı.
Eskiden 'Türkiyeli' olmak çok ifade etmezken, bugün 'Türkiyeliyim' demek size saygınlık kazandırıyor. Bu saygınlığı en çok yurt dışında hissediyorsunuz. Ortadoğu'dan, Güney Asya'dan ya da Afrika'dan biriyle konuştuğunuzda 'Türkiyeliyim' dediğinizde bir anda hem Türkiye'nin mevcut hükümeti ile ilgili birçok soruya muhatap oluyorsunuz hem de Türkiye'nin ne kadar isabetli bir dış politika izlediğine dair övücü sözler işitiyorsunuz.
Geçtiğimiz hafta Londra'da Yabancı Gazeteciler Cemiyeti'nde yabancı gazeteciler ile Londra'da büyükelçilikleri bulunan ülkelerin basın ataşelerinin buluşması vardı. Afrika ülkelerinden Angola'nın Basın Ataşesi Antonio Sampaio ile tanışırken, Türkiyeli olduğumu öğrendiğinde konuyu Türkiye'nin Afrika açılımından ve Cumhurbaşkanı Gül'ün Kamerun ve Kongo gezisine getirdi ve Türkiye'yi övdü.
Gül'ün Afrika basınında önemli yer tutan ve altı çizilerek öne çıkarılan “Biz hiçbir zaman Afrika ile tek taraflı bir menfaat ilişkisi içerisinde olmadık. Afrika, geçmişte başka ülkelerin tek taraflı menfaat ilişkisinden çok çekti. Biz Afrika ile ilişkilerimizin adil ve eşit bir temel üzerinde halklarımızın karşılıklı menfaati üzerine kurmak istiyoruz” sözleri sadece ziyaret ettiği Kongo ve Kamerun da değil, diğer Afrika ülkelerinde de yankı bulmuş. Angola Basın Ataşesi'nin Gül'ün bu sözlerine dikkat çekmesi de diğer Afrika ülkelerinin de Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bu ziyaretini dikkatle izlediğini gösteriyor.
Türkiye'nin 'gücü değil hakkı gözeten' dış politikası Avrupa'daki Müslüman halklar arasında da büyük bir heyecan yaratmış. Çoğunluğu Hint yarımadasından gelmiş 2 milyona yakın Müslüman nüfusu bulunan İngiltere'de, Müslümanlar Türkiye'nin gönüllü lobisi gibi hareket ediyor. Avrupa Birliği ve Türkiye konulu panellerde Türkiye karşıtı sözler sarfeden Avrupalılara karşı Hint yarımadasından gelmiş Müslümanlar cevap veriyor.
Neredeyse İngiltere'deki Türklerden daha çok Türkiyelilik yapan, İngiltere'nin siyasi ve ekonomik hayatında daha fazla boy gösteren Pakistanlı ve Bangladeşli Müslümanların bu gönüllü lobiciliğini Türkiye'nin çok iyi değerlendirilmesi ve bu yakınlığın siyasi bir güce dönüştürülmesi için Türkiye Hükümeti'nin de aynı derecede karşılıkta bulunması büyük önem taşıyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nda hala çoğunlukta olan 'Üçüncü dünya halklarını küçük gören Batıcı' ve 'hakkı değil güce tapan' diplomatların varlığı bu yakınlığın önünde bir engel teşkil ediyor. Geçtiğimiz Şubat ayında İngiltere Hükümeti'nden birkaç bakanın birden katıldığı Britanya Müslüman Konseyi'nin (MCB) yemeğine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da davet edilmek istendi ancak Davutoğlu'na ulaşmak için bir muhatap bulunamadı. Davutoğlu'na ulaşılsaydı, kendisi gidemese bile en azından bir mesaj gönderirdi, ki Türkiye'den gidecek bir mesaj MCB için büyük bir önem arzederdi.
Yine aynı şekilde İspanya Müslüman Federasyonu Genel Sekreteri Yusuf Ferdinand Ordonez'in iki gün önce bir grup gazeteciyle görüşmesinde söylediği sözler dikkat çekiciydi. Ordonez görüşmede, Türkiye'nin Avrupalı Müslümanların umudu olduğundan bahsetmiş ve Erdoğan Hükümeti'ni övmüştü. Ancak aynı Ordonez, geçtiğimiz yıl organize ettikleri fuara Türkiye'nin Madrid Büyükelçiliği'ni de davet etmelerine rağmen olumlu bir cevap alamadıklarını söylüyor ve bunu da “Türkiye'deki laiklik sistemine” bağlıyordu.. Ordonez'in bu sözleri şunu gösteriyor ki; Türkiye'nin yetiştirdiği ve sözde diplomasiden anlayan Monşerler, Türkiye'nin menfaatlerine darbe vuruyor. İdeolojik bağnazlıkları Türkiye'nin menfaatlerinin önüne geçebiliyor bu diplomatların. Batılı bir eğitim almalarına ve Batı hayranı olmalarına rağmen, ilginç bir şekilde Batılı ülkelerin diplomasideki başarısından hiç ders de almamışlar. İngiliz bir bakanın Müslümanlara konuşurken “SelamAleykum” diyerek onları selamlaması, diplomatik bir çalışmanın ürünüdür ama Türkiyeli bir diplomatın Türkiye'nin menfaatlerini koruyacak topluluklar yerine Türkiye'ye şantaj uygulayan lobilere daha fazla önem vermesi anlaşılabilir bir durum değil.
Kemalizm'in sıradan bir ülke ve Batı'nın paryası haline getirdiği Türkiye, Batı ülkeleri nezdinde menfaatlerini korumak istiyorsa, kendisini aldatan ve tehdit eden lobilerle değil Türkiye'ye karşılıksız sahip çıkan Batılı Müslümanlarla daha sıkı bir irtibat halinde olmalı.