Hz. Peygamber s.a.v. efendimizi ziyaret etmenin lüzum ve önemi 14
İşte bu görüşme esnasında, Ebu Lübâbe, yahudîlere teslim oldukları takdirde, kendilerine verilecek cezayı yani bunun kılıçtan geçirilmek demek olduğunu anlatmak için eliyle boğazını işaret etti. Fakat daha sonra pişman oldu ve bu davranışıyla ALLAH Teâlâ'ya ve Resûlüne ihanet ettiğini düşünerek Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin yanına uğramadan mescide gidip kendisini bir direğe bağlattı.
Affedildiğine dair âyet nazil oluncaya ve bizzat Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz tarafından çözülünceye kadar altı, bazı rivayetlere göre yedi, sekiz, on veya onbeş gün yeyip içmeden direğe bağlı olarak kaldı. Namaz vakitleri ile def-i hacet gibi zaruri durumlarda kızı bağını çözmüş, işi bitince tekrar bağlamıştır. Sonra tevbesi kabul edilmiş ve bağını Resûlulah (S.A.V.) efendimiz çözmüştür.
Affedildikten sonra Benî Kurayza'ya komşu olan mülkünün tamamını sadaka olarak vermek istediyse de Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz bunun ancak üçte birini tasadduk etmesine izin verdi.
Ebu Lübâbe'nin kendisini bağlattığı direğin yerindeki sütuna halen "Üstüvânetüt-tevbe = tevbe direği"; "Üstüvâne-i Ebî Lübâbe = Ebu Lübâbe Sütunu" denilmektedir.
Hannâne direği: Mescid-i Saâdette, minber yapılmadan önce Resûlullah (S.A.V.) efendimiz hutbeyi mihrap civarında bulunan hurma ağacından bir direğe dayanarak okuyorlardı. Daha sonra Hicretin sekizinci senesinde minber yapılıp hutbelerini minber üzerinde okumaya başlayınca, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin bu ayrılışından dolayı bu mübarek direk, bir hârika olarak inleyip ağlamakla bir ses çıkardı. Merhamet dolu Resûlullah (S.A.V.) efendimiz minberden inip onu kucaklayıp eli ile mesh ettikten sonra hazin inleyişi, ağlayışı kesilmiştir. Hasan-ı Basrî Hazretleri sık sık bu hâdiseyi anar ve:
- Bize yazıklar olsun ki Resûlullah (S.A.V.) efendimizin muhabbetinde bir ağaç kadar olamadık, derdi. Bu kütüğün bulunduğu yerdeki sütuna "Üstüvâne-i Hannâne= Ağlayan sütun" adı verilmektedir. Halâ nişanesi mevcut olan bu direk, Resul-i Ekrem (S.A.V.) efendimizin emri ile minberin altına defnedilmiştir.
Minber
Mescidde önceleri bir hurma kütüğüne yaslanarak cemaate hitap eden Resûl-i Ekrem (S.A.V.) efendimiz için Hicretin 7 (628) veya 8. yılında ılgın ağacından iki basamak ve bir oturma yerinden ibaret bir minber yapılmıştı. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizden sonra halifeleri kendisine hürmeten minberin en üstteki üçüncü basamağına oturmamışlardır. Emevîler döneminde minbere altı basamak daha ilâve edilmiştir. Önceleri ahşaptan olan minberin yapımında daha sonra taş ve alçı, 16. yüzyıldan itibaren de mermer kullanılmıştır. Memlûk Sultanı Kayıtbay'ın 1483'te gönderdiği mermer minber, daha sonra Mescid-i Kuba'ya nakledilerek yerine Osmanlı Sultanı 3. Murad tarafından 1590'da armağan edilen mermer minber konulmuştur. Osmanlı Selâtin camilerinde benzerleri görülen, üzerinde zarif altın tezyinatlı kubbenin yer aldığı, yaklaşık 7 m. yüksekliğindeki bu minber, süsleme ve tezyinat bakımından bir şaheser olup halen Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin mihrabının sağında ve minberinin yerinde durmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.