LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Muhalefette doğru söyler, iktidarda şaşar!

Muhalefette doğru söyler, iktidarda şaşar!

- Lütfü Bey; Anayasa tartışmaları sırasında yüzde 10’luk seçim barajının indirilmesi de gündeme geldi. Ancak başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AK Parti yöneticileri yüzde 10’luk seçim barajının indirilmesine karşı çıkıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Tayyip Erdoğan’a, demokrasi deyince ilk akla gelen ülkelerde yüzde 10 gibi bir seçim barajının olmadığını hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla da Tayyip Erdoğan’ın bu yaklaşımını demokrat bulmuyorum. Malumunuz yüzde 10’luk seçim barajı 12 Eylül askeri darbesinin ürünü. Bu seçim barajı konulduğundan beri ülkemizde bazen yüzde 50’nin de üstünde bir toplum kesiminin Meclis dışında kaldığı görüldü. Nitekim 2002 seçimlerinde 41 milyon seçmenden 24 milyonunun oyunu alan partiler Meclis’e giremedi. Bu da yüzde 50’nin de üstünde bir seçmen kitlesinin Meclis’te temsil edilememesi demekti. 2007 seçimlerinde ise 42 milyon seçmenden 14 milyonunun oyunu alan partiler Meclis’e giremedi. Yani yönetimde istikrar denilerek temsilde adalet katledildi. Bu mudur demokrasi? Bu mudur halkın iradesine önem verilmesi? Hem demokrasiyi savunacaksınız, halkın iradesine önem verdiğinizi söyleyeceksiniz, hem de halkın iradesinin Meclis’e yansımasını engelleyeceksiniz. Kısacası, yüzde 10 gibi çok yüksek orandaki bir seçim barajını savunmak demokrasiyle bağdaşmaz. Tayyip Erdoğan’ın böylesine yüksek bir seçim barajını savunması da demokrat bir yaklaşım olamaz. Mesela Saadet Partisi’nin oy oranı yüzde 10’un altında kaldığı için Meclis’e girememesi Tayyip Erdoğan’ın işine geliyor olabilir ama, bu demokrat bir yaklaşım olamaz. Ne var ki bu konuda sadece Tayyip Erdoğan’ın işine geldiği gibi davrandığını söylemek gibi bir haksızlık da yapmayalım. Tayyip Erdoğan’dan önce iktidara gelen parti liderlerinin de bu konuda aynı onun gibi davrandığını hatırlatalım. Zaten öyle olmasa, yüzde 10’luk seçim barajı bugüne kadar çoktan kaldırılırdı. Bu sorun çoktan aşılırdı. Diyeceğim o ki, bu konuda gelmiş geçmiş tüm politikacılar işlerine geldiği gibi davrandılar. Çünkü politikacılarımız maalesef muhalefette başka, iktidarda başka konuşurlar. Muhalefet dönemlerinde yüzde 10’luk seçim barajının indirilmesini savunanlar, hele de yüksek oranda oy alıp iktidara geldiklerinde yüzde 10’luk seçim barajını savunmaya başlarlar. Bunun sadece yüzde 10’luk seçim barajı konusunda değil, daha birçok konuda pek çok örneği var. Kısacası, bizim politikacılar muhalefette doğru söyler, iktidarda şaşar!
DARBECİLİK EN BÜYÜK HIRSIZLIK, GASPÇILIKTIR!
- Uruguay’da 1973 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin lideri Juan Boraberry, geçenlerde 81 yaşında 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Onun darbe yaptığı tarihten tam 37 yıl sonra yargılanıp mahkûm edilmesine ne diyorsunuz?
- Darısı bizim ülkemizin başına diyorum! Dünyada darbe yapanları yargılayamayan tek ülke olmamızdan da utanç duyuyorum. Hele hele Abdullah Gül’ün darbeci başı Kenan Evren’i Çankaya Köşkü’nde ayaklarına kırmızı halılar serercesine ağırlaması, ona büyük bir itibar göstermesi için de “Bu utanç Abdullah Gül’e yeter de artar” diyorum. Sadece Abdullah Gül’ü değil, Kenan Evren gibileri yargılatamayan gelmiş geçmiş başbakanları, cumhurbaşkanlarını da protesto ediyorum. Bırakın darbeci başı Kenan Evren gibileri yargılatmayı, hâlâ onun yaptırdığı anayasanın bile değiştirilmesini istemeyen, darbe anayasası ile ülkenin yönetilmesini isteyenlere de en ağırından bir yuh çekiyorum. Neden mi bu kadar öfkeli; neden mi bu kadar tepkiliyim? Bunun nedenini izah etmek için darbeler üzerine bir çift laf etmeliyim. Darbe yapmak aslında ne demektir? Her şeyden önce en büyük gaspçılık, en büyük hırsızlık demektir. Gaspçılıktır; çünkü silah zoruyla milli iradeye el koymaktır. Hırsızlıktır; çünkü millete ait olan ülkeyi yönetme yetkisini çalmaktır. Peki bizim ülkemizde karnı aç olduğu için ekmek çalan, parasızlıktan çocuğuna süt, hastasına ilaç çalmak zorunda kalan bile en ağır şekilde cezalandırılıyor da, 72 milyon vatandaşa ait olan iradeyi çalan, yetkiyi gasp eden neden en hafif şekilde bile cezalandırılmıyor? Üstelik böylesine bir hırsızlığı yapan, böylesine bir gasp yapan darbeci başı Kenan Evren, Abdullah Gül tarafından Çankaya Köşkü’nde en itibarlı şekilde ağırlanıp ödüllendiriliyor. Bakın Türkiye’de 12 Eylül 1980’de darbe yapanlar yargılanmazken, Uruguay’da ta 1973’te darbe yapan ve bugün 81 yaşında olan darbenin lideri yargılanıp 30 yıl hapis cezasına mahkûm ediliyor. Hâlâ Kenan Evren’in zaman aşımı nedeniyle yargılanamayacağını söyleyenlere de Uruguay’ın bu yaptığı esaslı bir cevap oluyor.
ATATÜRK’Ü YAPTILAR REKLAM TİPİ!
- Anadolu Sigorta adlı şirket, yeni reklam filminde Mustafa Kemal Atatürk’ü reklam malzemesi olarak kullanıyor. Atatürk’ün reklam malzemesi olarak kullanılması hakkındaki yorumunuz nedir?
- Kapitalizm öyle bir ideolojidir ki, para kazanmak uğruna bırakın tarihi şahsiyetleri, peygamberleri bile kullanmaya kalkışabilir! Eğer kendi çıkarına, yararına olacağına inansa, peygamberleri bile reklam filmlerinde oynatmaya kalkışabilir! Kapitalizm böyle bir ideolojidir. Kapitalizm, dini imanı para olan, paradan başka hiçbir değer tanımayan bir ideolojidir. Kapitalizm, kâr uğruna insanı ve de doğayı kirleten tahripkâr bir ideolojidir. Böyle bir ideolojik zihniyete sahip olanların da kendi çıkarları için Atatürk’ü kullanması normal değil midir? Bu normaldir ama, Atatürk’ün partisi CHP’nin, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, Atatürkçü bilumum örgütlerin, Atatürk’ün bir reklam malzemesi olarak kullanılmasına itiraz etmemesi normal değildir. Atatürk’ün alelade bir reklam tipi seviyesine düşürülmesi karşısında Atatürkçü partiler, örgütler nerededir? Bunların tepkilerini göstermek üzere çoktan sokaklara dökülmesi gerekmez miydi? Ve gösterilen tepkiler üzerine bu reklam filminin çoktan yayından kaldırılması gerekmez miydi? Oysa bu reklam filmi televizyonlarda gösterilmeye devam ediyor. Bütün Atatürkçüler de, Atatürk’ün reklam malzemesi, reklam tipi olarak kullanılmasını seyrediyor. Bundan da şöyle bir sonuç çıkıyor: Atatürkçü partiler ve örgütler Atatürk’ü kullanmaya öylesine alışmışlar ki, şimdi Atatürk’ün bir reklam filminde kullanılması onlara normal geliyor! Atatürk’ü çıkarları için kullanmaya alışmış olanlara, şimdi bir sigorta şirketinin kendi çıkarı için Atatürk’ü kullanması normal geliyor! Hep söylerim ya; Atatürkçü geçinenler, aslında Atatürkçülükten geçiniyor!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi