Şefik Dursun

Şefik Dursun

Üniversiteler, ülkenin gündemine yeniden taşınmalıdır

Üniversiteler, ülkenin gündemine yeniden taşınmalıdır

Türkiye’de her ne sebeple olursa olsun üniversitelerin sayısı hızla artmaktadır; gerek devlet, gerekse vakıf üniversiteleri olarak... Her ile bir üniversite sloganını hayata geçirmek için yasalarını hazırlamak ve Meclis’ten geçirmekle ilk adım atılmış oluyor. Ancak bu yetmiyor. Anadolu’da her ilin, üniversite istemesinin benzer nedenleri var. Bir lise açılması, o şehrin evlatlarının kendi memleketlerinde okuyabilmesinin sağlanması için geçerli bir sebep olarak kabul edilebilir. Böyle bir durumda şehir halkı-esnafı, okullarına sahip çıkarlar. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için her türlü fedakârlığı üstlenebilirler. Ancak yükseköğretim kurumlarından birinin şehrinde açılmak istenmesinin başka sebepleri var. Yukarıda ifade ettiğim gibi, “her ile bir üniversite” sloganında yöre halkının beklediği, en başta buradaki ekonomik faaliyetlerin hareketlenmesidir. Böyle bir durumda “benim evlatlarım kendi şehrinde yükseköğrenim görsün” fikri, sıralamanın sonunda yer alacaktır.
Gerçekten binlerce öğrencinin ve yüzlerce öğretim elemanının bir ilde buluşmasının getirileri inkâr edilemez. Ancak sadece ekonomik faaliyetin değişmesi değil; aynı zamanda sosyal ve kültürel değişimler de sıraya girecektir. Hatta birlikte hayata geçecektir... Her şeyden önce öğrencilerin istifade edeceği bir sosyal hayat olmalıdır. Gelişen iletişim teknolojilerinin etkileri ile bu hayat tarzının oluşturacağı tabloyu, yöre halkının peşinen kabul etmesi gerekir... Öğrencilerin rahat edebilecekleri ve boş zamanlarını değerlendirebilecekleri imkânları olmalıdır. Barınma son derece önemlidir. Birçok ilde bu imkânlar çok zayıftır... Hele yeni kurulan üniversitelerin bu bakımdan altyapıları bulunmamaktadır.
ANADOLU’DA YENİ KURULAN DEVLET ÜNİVERSİTELERİ
Anadolu’daki üniversiteler kampus sahibi olmalıdırlar ki; yukarıda sayılan imkânlar gereği şekilde öğrencilere sunulabilsin. Ancak böyle bir yapılanma, belli bir zaman alacaktır... Gelenek olarak Anadolu’daki devlet üniversitelerinin binaları yapılır ve kampus içerisinde yukarıda belirttiğim ihtiyaçlar büyük oranda giderilirdi. Şimdi hızla üniversite sayılarının artması sonucu; farklı devlet kurumlarının bıraktığı veya boşaltıldığı binalarda eğitimlerini sürdürmeye çalışıyorlar.
En önemlisi de eğitim faaliyetlerini sürdüren öğretim elemanlarının sorunlarıdır. Kampusu olmayan üniversitelerde herkes için barınma sorunu vardır... Çünkü bu üniversitelerde eğitim-öğretim faaliyetlerini daha çok maddi gelirleri zayıf olan yardımcı doçentler sürdürürler. Doktorasını bitirmiş ve henüz doçent olamamış öğretim üyeleri... Öğretim üyeliğinin ilk basamağında daha bu hayata yeni katılmış olmalarına rağmen, Anadolu’daki üniversitelerin eğitiminde büyük yük, bu öğretim üyelerinin omuzları üzerindedir... Yaptıkları iş önemli, ancak imkânları kısıtlıdır...
Bunlardan bir kısmı doktoralarını yurtdışında yapmış ise genellikle yabancı dil ile ilgili sorunları yoktur. Ancak doçent olabilmek için, üniversitelerin bu konuda belirledikleri kriterleri yakalaması gerekir. Araştırma ve yayın, onlar için çok önemlidir. Eğer doktorasını Türkiye’de yapmış ve iyi bir yabancı dil eğitimi görmemiş ise bu yardımcı doçentlerin dil sorunu da olacaktır. Kimi kendi çabası ile bu engeli aşmaya gayret etmektedir ki; belli yaştan sonra bu sorunu çözmek kolay değildir, kimi de yurtdışında bir imkân elde ederek hem akademik birikimlerini artırmaya, hem de yabancı dil sorunlarını çözmeye çalışacaklardır. Yani bu guruptaki öğretim üyelerinin doçent olabilmeleri için, hem dil ve hem de akademik durumunun beklenilen seviyeye yükseltilmesi gerekir... Onların bu konulardaki gayretlerine, üniversiteler de destek vermelidirler... Bazı üniversitelerimizin yabancı dil kurslarına yardımcı doçentlerin katılımını kolaylaştıracak imkânlar sunduğunu görmekteyiz. Bu sevindirici faaliyetlerin tüm elemanlarımız için oluşturulmasını temenni ediyoruz... Aslında yabancı dil eğitiminin iyi alınmamış olmasında, devletin de sorumluluğu vardır... Bu nedenle açılacak kursların ücretlerini kurumları üstlenmelidir...
Yukarıda ifade ettiğim gibi Anadolu üniversitelerinde ders yükü oldukça fazla olan bu öğretim üyeleri, yabancı dil için zaman ve imkân bulabilse de doçent adayları olarak araştırma yapmak zorundalar. Bunun için YÖK, doçent adaylarının doktoralarını yaptıkları kurumlarla ilişkilerini devam ettirmelerine fırsat oluşturmalıdır. Üniversiteler yurtdışı ve yurtiçi yayınların seviyeleri bakımından kendilerine göre doçentlik kriterleri belirlemektedirler... O nedenle bilhassa yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyesi adaylarına ya yurtiçinde, ya da yurtdışında araştırma yapma imkânlarının oluşturulması son derece önemlidir. Belli bir süre için bilimsel yayın eksiğini yurtdışında giderenler, yabancı dil sorununu da çözebilirler.
LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİN ÖNEMİ VE TÜRKİYE’NİN TAVRI
YÖK’ün lisansüstü eğitimi için yeni üniversitelere 2000 kadro dağıttığı ve bu elemanların yabancı dil sorunlarının çözümü için de yurtiçi ve yurtdışı imkânlardan faydalanma fırsatı verileceğini duymaktayız. Bu sevindirici bir uygulamadır. Devletin lisansüstü eğitim için daha çok yurtiçi imkânları kullanması, doktora programından sonra bilimsel gelişmelere göre, belli yöntemleri öğrenmek için belirlenen alanlarda elemanlarımızın yurtdışına gönderilmesi verimli bir uygulama olacaktır. Ülkemizde “öğretim üyesi yetiştirme politikası” bu anlayış üzerine kurulmalıdır. Bu doğrultuda lisansüstü eğitim yapmakta olan öğrencilere bir şekilde mutlaka kadro verilmeli ve doktorasını bitirdikten sonra belli üniversitelerde görevlendirilmeyi kabul etmelidirler. Daha sonra da bu merkezlerle, yani lisansüstü eğitimini tamamladığı kurumlarla bağlantısı sürdürülmelidir. Yurtdışında milyonlarca dolar harcayan devletin yurtiçindeki lisansüstü eğitiminde kadro temini ve yabancı dil eğitimleri için yapacağı harcamaların, diğerinin yanında devede kulak misali olduğu açıktır. Sonuç olarak yurtiçinde lisansüstü eğitim cazip hale getirilmelidir...
YARDIMCI DOÇENTLERE İDEOLOJİK Mİ DAVRANILIYOR?
Bazı üniversitelerde ders yükünün oldukça fazla olmasına rağmen, yöneticilerin tutumları sebebiyle bir kısım öğretim üyelerinin ders saatleri sınırlandırılabiliyor. Maddi durumları bu derslere bağlanmış elemanlar için ek dersler oksijen kadar önemlidir... Sadece baskı unsuru olarak kullanılan bu tür yöntemlerin üzücü sonuçlarını basından izlemekteyiz. Yardımcı doçentler hem maddi durumu sebebiyle daha fazla derse girmek, hem de akademik üretime daha fazla zaman ayırmak gibi bir ikilem içindeler... Ekonomik nedenlerle çok derse girmek zorunda, çok derse girdiği zaman da sorunlarını çözmeye imkân bulamamaktadır. Bu handikap mutlaka aşılmalıdır...
20 Nisan 2006 tarihinde Muğla Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu’nun eski Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mursayettin Eksen, kendini asarak intihar etti. Sebebi; elindeki ücretli ek derslerin alınması olarak basına yansıdı. Muğla Üniversitesi’nde intihar olayı bununla kalmadı. 20 Şubat 2008 tarihinde de öğretim görevlisi Şakir Kızıldereli, yine dersleri elinden alındığı gerekçesiyle intihar etti. Aynı üniversitenin Meslek Yüksek Okulu, Harita ve Kadastro Bölümü’nün bir öğretim görevlisi de 14 Eylül 2009 günü 10 katlı okulun çatısına çıkarak intihara kalkıştı. İkna çabaları sonucu intihardan vazgeçirilen öğretim görevlisinin, dersleri elinden alındığı için intihar girişiminde bulunduğu öne sürülmüştü. İddialara göre; Meslek Yüksek Okulu’nun yönetimi, sürekli öğretim elemanlarını baskı altında tutuyor, derslerini ellerinden alıyor ve ikinci öğretim ders hakkı verilmiyor...
En son Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KKB) Bölümü’nde görev yapan Yrd. Doç. Dr. Ebru Taş, 29 Mart 2010 günü otomobilini, uçurumdan denize sürerek intihar etti. Bu olaya Amerika’da bulduğu bursu kullanmasına izin vermeyen üniversite yönetiminin neden olduğu iddia edilmektedir... Doçent olmak için imkânlar arayıp bulan Yrd. Doç. Dr. Ebru Taş’ın, izin verilmeyişi sebebiyle kapıldığı çaresizlik sonucu intihar etmesi, son derece üzüntü vericidir... Elbette yönetimin bağlı olduğu kurallar var... Ancak statülerinden gelen sıkıntılar sebebiyle yardımcı doçentlere pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
YÖK denetiminin bu konu üzerinde yapacakları çok şey olduğunu düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi